İçinde bulunduğumuz yüzyılın adı, sahip olduğumuz teknoloji, gelişmişlik düzeyi değişse bile insanlığın ilkel yanları var. Değişmeyen ya da ne kadar eski olduğunu kestiremeyeceğimiz kadar geçmişten gelen… Aşk mesela, annelik, aile kavramı, arzular, savaşlar… Peki ya cinsiyet ayrımı?
Zaman sürekli değişir, o değiştikçe hepimiz bulunduğumuz zamana ayak uydurmaya çalışırız. Ama içimizde değişmeden duran, amiyane tabirle ‘ilkel kalmış’ bazı duyguların önüne geçmemiz de her zaman mümkün olmaz. Hepimizin içinde kendi masalının kahramanı olma ya da bir an evvel beyaz atlı prensine kavuşma arzusu yatar. Özellikle kadınlarda görülen bu durumun psikoloji literatüründe bir karşılığı var: "Andromeda Kompleksi".
İndigo dergisinde yer alan bilgiler çok dikkatimi çekti… İçinde bulunduğu zor koşullardan ve sorumluluklardan uzaklaşmak için karşısına çıkan ilk erkeğin etkileyici sözlerine inanıp hayatlarını mutlu geçirme hayalleri kuran kadınları tanımlamak için kullanılmış bir terim. Ölene dek mutlu bir evlilikle korunup destekleneceklerini ve dibe vurmaktan kurtularak hayatlarına 'sihirli bir değnek' değeceğini düşünenler yani kendini Sinderella'nın yerine koyanlar, tam olarak Andromeda kompleksinin belirtilerini karşıladıklarından bihaberler. Günümüzde evlilikler
Çocukluğundan beri annesinin çeyiz biriktirdiği, babaannesinin mürüvvetini görmeden ölmek istemediği; “okulun bitiyor artık yok mu birileri?” cümlesine maruz kalan, eve gelen görücüye, işine, gücüne bakıp mutluluk hesabı yapandır. İlk aşkıyla evlenmek de olabilir yaptığı. Zaten 14 yaşından beri sevgililerdir. Yaş yirmiyi geçince askerliği de yapar evlenirler. Bey olur oğlumuz… Biraz daha şanslıysa bu cümleleri kulak ardı edebilir. Ya da daha az duyar. Belki şartlanmış bir evliliğe değil de gerçek aşka inanarak evlilik yapacak, ailenin önemini anlayacak vakti tanıyabilir kendine. Peki şanssızsa Andromeda kompleksine bile gerek kalmaz. Zaten 18’ini doldurmadan bir canavarın önüne atılmıştır belki de. Hala devam eden bir başlık parası için… Yaşamasına müsaade varsa yine şanslı sayılabilir… Ya ceset torbasıyla eve geliyorsa…
İndigo dergisinde yer alan bilgiler çok dikkatimi çekti… İçinde bulunduğu zor koşullardan ve sorumluluklardan uzaklaşmak için karşısına çıkan ilk erkeğin etkileyici sözlerine inanıp hayatlarını mutlu geçirme hayalleri kuran kadınları tanımlamak için kullanılmış bir terim. Ölene dek mutlu bir evlilikle korunup destekleneceklerini ve dibe vurmaktan kurtularak hayatlarına 'sihirli bir değnek' değeceğini düşünenler yani kendini Sinderella'nın yerine koyanlar, tam olarak Andromeda kompleksinin belirtilerini karşıladıklarından bihaberler. Günümüzde evlilikler
Çocukluğundan beri annesinin çeyiz biriktirdiği, babaannesinin mürüvvetini görmeden ölmek istemediği; “okulun bitiyor artık yok mu birileri?” cümlesine maruz kalan, eve gelen görücüye, işine, gücüne bakıp mutluluk hesabı yapandır. İlk aşkıyla evlenmek de olabilir yaptığı. Zaten 14 yaşından beri sevgililerdir. Yaş yirmiyi geçince askerliği de yapar evlenirler. Bey olur oğlumuz… Biraz daha şanslıysa bu cümleleri kulak ardı edebilir. Ya da daha az duyar. Belki şartlanmış bir evliliğe değil de gerçek aşka inanarak evlilik yapacak, ailenin önemini anlayacak vakti tanıyabilir kendine. Peki şanssızsa Andromeda kompleksine bile gerek kalmaz. Zaten 18’ini doldurmadan bir canavarın önüne atılmıştır belki de. Hala devam eden bir başlık parası için… Yaşamasına müsaade varsa yine şanslı sayılabilir… Ya ceset torbasıyla eve geliyorsa…