Şimdi şuradan yola çıkmalı. Araba, motor ya da otobüs hiç fark etmez. Güneye doğru mesela. Sadece sırt çantası yeterli. Çantanın içine az ve öz şeyler sıkıştırmalı. Bolca beyaz kağıt ya da sketch defteri mutlaka olmalı çantada. Rulo yapılmış bir iki şort ve tshirt, yanından hiç ayırmadığın bir eşya, bir totem, oyuncak ya da kalem olabilir. Serin günlerde, gitmediğin ama merak ettiğin yerleri gezmelisin. Sıcak günlerde, belki yaz aylarında, bilmediğin yollara düşmelisin.
Bir şeyleri ilk ve son kez görmüş olmanın hüznünü, burukluğunu, hem de heyecanını yaşarken, yol kenarlarındaki meyve bahçelerindeki ağaçlardan meyve yürütmelisin. Sebze bahçelerinin ya da tarlaların yanından geçerken tarlasının baş ucuna tezgahını kurmuş çiftçiden domates, salatalık, biber alıp, çıkınındaki peynirle birlikte yemelisin. Tercihen ya da tavsiye mahiyetinde taze soğan, sarımsak ve taze iç bakla da olursa ziyafete dönüşeceğinden eminim. O çiftçiyle ve ailesiyle arkadaş olmayı ihmal etmemeli. Tekrar görüşmek üzere ayrılmalısın yanından. O da seni çok sevecek mutlaka. Değerli bir elektronik eşyanı, mesela cep telefonunu ona hediye edebilirsin. Yılmaz Erdoğan’ın şiirindeki gibi “sadece görmek zorunda olanların gördüğü bir yol üstü lokantasında” kuru fasulye yemelisin. Rafine şeyler düşünüp, yalın sorular sorduğun bir yolculuk olmalı. Soruların muhatabı elbette sadece sensin. Fırsat bulduğunda deniz boyu veya köy yollarıysa yolunun üstü, ayakkabılarını ayağından çıkarıp, birbirine bağlayıp, çantana iliştirip, yalınayak devam et yürümeye ki doğayla, toprakla, otlarla bütünleş. Gelinciklerin acı, papatyaların yalnız, katır tırnaklarının kışkırtıcı kokusunu içine çekerken gözlerini kapat. Sonunda hiç zorlanmadığını göreceksin. Atalarının inancı doğanın ruhunu kucakladığı için yalnız bir şaman gibi uyum sağlayacaksın her yere. Orta Asya’dan çıkmadan Gök Tengri’ye (mavi gök) inanan ataların yoldaşlık edeceklerdir sana. Defterini çıkarıp bir şeyler karala. Nefes kesici şeyler gördüğünde kayıtsız kalamazsın. Kimi zaman çiz, bazen de yaz. Bazen de kelimeler ve çizgiler kifayetsiz kalacaktır. O zaman hiçbir şey yapma. Sadece izle. Kendine izle, kendine yaşa. Anlatmaya çalıştığında anlamını yitirecek, anlamından azalacak şeyler olacak çünkü. Hiçbir şeyin fotoğrafını çekme. Geçici tatminler için güzelim görüntüleri bir makinenin karanlık odasında dondurup “bak bunları ben yaşadım, hakkını verdim” diyerek kendini kandırmanın alemi yok. Günlük telaş içinde yaşam, geçim heyulasındayken, içinde kaybolduğun yığını şimdi bir kez daha düşün. Bu, kendi başına yaşadığın özel kayboluşa hiç benzemiyor değil mi? Yaa işte bak gördün mü? Sanki en baştan beri ait olduğun yer burası. Evine hoş geldin.
YAZARLAR
18 Mayıs 2019 - 11:04
Evine Hoş Geldin
Şimdi şuradan yola çıkmalı
YAZARLAR
18 Mayıs 2019 - 11:04
İlginizi Çekebilir