Her kim olursan ol. Ve her nerede olursan. İnsanin evi içidir. Mesafeler bütün önemini yitirir bu gerçeklikle. Yaşadığın mekan ve zaman önemini yitirir. Her acı, her duygu, her anı kaçabileceğin bir durum olma gücünü bu gerçeklikle yitirir.
Anne karnında bir göbek kordonu ile bağlıyken dünyaya evimiz dişimizdi bir bakıma. Annemizin güvenli sıcak karni incecik bir zarla çevirip, bizi içine alarak evimiz oluvermişti. An ve anı adına bir kayıt olmadığından, odaları boş bir evde bir başımızaydık. Bir sıcak uğultu, bir küçük su birikintisi dışında bir şey yoktu henüz elimizde. Ne ki dünyaya kendi tercihimiz dışında fırlatıldık. İste evimiz içimiz oluverdi apansızın
Hayaller anılara evrilirken vagonları birbirine kenetli trenler gibi. Hayatin onca tozu ve dumanında saklandığın bir gizli kuytu oluverdi içimiz.
Sadece kendine ait olan gerçekleri sakladığın. Ve kendin olma cesareti gösterebildiğin tek yer oluverdi.
Her şeyden muaf olduğunu bildiğin tek yer. Kendinden kaçmanın kendine koşmak olduğunu farkettiğin o derin ve koyu bir gölge adeta... İçinde yaşadığın değil içinde yaşattığın dünyanın o rutubetli mekanı oldu aynı zamanda. Girmeye zaman zaman cesaret edemediğin ve varlığından çoğu kişinin haberdar bile olmadığı karanlık odaları olan gizemli bir şato.
Gıcırtılı bir kapı sesi, nemli bir ahşap kokusu ile çoğu zaman geceleri içinde kaybolduğun bir serin ürperti
Gözlerin oldu evin penceresi. Bakanlar bir tek oradan görebildiler sana giden yolu. Yalansız yalın bir çocuk sahiciliği. Büyüklüğün ve korkaklığın asla giremediği derin bir huzur ya da demlenmiş bir hüzün.
Kim ne derse desin, insanın tek evi içidir. Ne kadar çalışsan da ördüğün duvarların seni asla saklayamadığı ve ne kadar kaçarsan kaç, gittiğin yolların seni uzaklaştıramadığı...
Anne karnında bir göbek kordonu ile bağlıyken dünyaya evimiz dişimizdi bir bakıma. Annemizin güvenli sıcak karni incecik bir zarla çevirip, bizi içine alarak evimiz oluvermişti. An ve anı adına bir kayıt olmadığından, odaları boş bir evde bir başımızaydık. Bir sıcak uğultu, bir küçük su birikintisi dışında bir şey yoktu henüz elimizde. Ne ki dünyaya kendi tercihimiz dışında fırlatıldık. İste evimiz içimiz oluverdi apansızın
Hayaller anılara evrilirken vagonları birbirine kenetli trenler gibi. Hayatin onca tozu ve dumanında saklandığın bir gizli kuytu oluverdi içimiz.
Sadece kendine ait olan gerçekleri sakladığın. Ve kendin olma cesareti gösterebildiğin tek yer oluverdi.
Her şeyden muaf olduğunu bildiğin tek yer. Kendinden kaçmanın kendine koşmak olduğunu farkettiğin o derin ve koyu bir gölge adeta... İçinde yaşadığın değil içinde yaşattığın dünyanın o rutubetli mekanı oldu aynı zamanda. Girmeye zaman zaman cesaret edemediğin ve varlığından çoğu kişinin haberdar bile olmadığı karanlık odaları olan gizemli bir şato.
Gıcırtılı bir kapı sesi, nemli bir ahşap kokusu ile çoğu zaman geceleri içinde kaybolduğun bir serin ürperti
Gözlerin oldu evin penceresi. Bakanlar bir tek oradan görebildiler sana giden yolu. Yalansız yalın bir çocuk sahiciliği. Büyüklüğün ve korkaklığın asla giremediği derin bir huzur ya da demlenmiş bir hüzün.
Kim ne derse desin, insanın tek evi içidir. Ne kadar çalışsan da ördüğün duvarların seni asla saklayamadığı ve ne kadar kaçarsan kaç, gittiğin yolların seni uzaklaştıramadığı...