Bu yıl edebiyat alanında Nobel ödülünü faşist düşüncelere sahip bir Avusturyalı yazar aldı. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN başta olmak üzere yurdun birçok kesiminde tepkiyle karşılanan bu karar aynı zamanda Avrupa’da da protestolara sebep oldu.
Dünyaya öncülük yapan kuruluşların bu tür kararları sonrasında insan ciddi ciddi nasıl bir düzenin içerisinde olduğunu sorguluyor. Faşist bir düşüncenin ürünü olan satırları ödüllendirmek neye hizmet etmektir? Bu şekilde davranılarak neyin önü açılmakta ve kimlere taviz ya da tavizler verilmektedir?
Geçmişten günümüze ulaşan edebi eserlere baktığımızda halen hepsinin büyük bir ilgi ile okunduğunu görürüz. Okunurlar çünkü toplumsal yaralara çok önemli dokunuşlar yaparak yazılmışlardır. Suç ve Ceza’da katil olmanın verdiği ağır yük yüzlerce sayfa işlenmiş ve insanın insana zarar vermesi adeta taşınmaz bir yük olarak gösterilmiştir. Savaş ve Barış ise aşk varken savaşmaya ne gerek var temasını savaşın tüm acılarını ve aşkın tüm güzelliğini ortaya koyarak anlatmıştır. Birçok eserde yoksulluk ve variyet tüm çıplaklığı işlenirken sanatçı olmanın toplum içerisinde getirdiği kabullenilmezliğini de ayrıca işlemişlerdir.
Bu Avusturyalı yazarın Türkçe’ye birçok eseri de çevrilmiş ama benim hiç dikkatimi çekmemişti. Adını da eserlerini de yeni duydum. Eminim okumaya değecek nitelikte eserler değil çünkü empati yerine taraf olmayı seçerek aslında yazar olamadığını ortaya koymuş bu kişi bana göre. Edebiyat alanında Nobel ödülü ülkemiz yazarlarından Orhan PAMUK’a da verildi yıllar önce. Kendisinin ödülü alırken yaptığı uzun konuşmayı hatırlıyorum da; babası ile yarlığını nasıl da güzel harmanlayarak aktarmıştı. Tam bir empati örneğiydi, tam bir yazar aklıydı. Ancak gelgelelim bu gün aynı ödül bir faşist akla veriliyor.
Dünyaya yeni bir şekil verme çabasındalar. Kilise artık etkisini kaybediyor. Din ile toplumları kontrol etme dönemi sona eriyor. Agnostikler çoğaldıkça Deist ve Ateist fertlerin sayıları hızla artıyor. Roma’nın uydurma bir din kurmasıyla başlayan Hristiyanlık kandırmacası tüm semavi dinlerin de sonunu getireceğe benziyor ve artık bu gerçeği gören kilise yeni düzenlemelerle insanlığı yine kontrolü altına alma çabası içerisine girmiş durumda.
Öncelikle kilise yeni bir akım olarak bilimi seçti kendisine. Big-bang adını verdikleri büyük patlamayı deney ortamında gerçekleştirerek YARATAN rolünü üstlenecek ve Tanrılaşarak dünyanın tek hakimi haline gelecekti Vatikan. Tabi bunun altı çok boştu ve gerçekten bu dünyada ömrünü bilime adamış bilim insanları mevcuttu. Onları kandırmak imkansız olduğu için bu komik çaba boşa gitti. Şimdi de yeni arayışlarına zaman kazandırmak için kargaşa ortamını dünyanın her yerinde hakim kılmak istiyorlar. Kimsenin huzuru kalmasın ki düşünceler gerçeklerle karşılaşmasın.
Daha önce Kuran’da adı geçen İsse ile İsa’nın aynı kişi olmadığını, Hristiyanlığı tamamen Roma’nın toplumu yönetmek adına uydurulan bir din olduğunu yazmıştım. İşte bu dinin komuta merkezlerinden en önemlisi olan Vatikan’ın oyunudur Nobel ödülleri. Bazen gerçekten sahibini bulur, bazen de Vatikan’ın amacına hizmet der. Şimdi olduğu gibi.
Geçmişten günümüze ulaşan edebi eserlere baktığımızda halen hepsinin büyük bir ilgi ile okunduğunu görürüz. Okunurlar çünkü toplumsal yaralara çok önemli dokunuşlar yaparak yazılmışlardır. Suç ve Ceza’da katil olmanın verdiği ağır yük yüzlerce sayfa işlenmiş ve insanın insana zarar vermesi adeta taşınmaz bir yük olarak gösterilmiştir. Savaş ve Barış ise aşk varken savaşmaya ne gerek var temasını savaşın tüm acılarını ve aşkın tüm güzelliğini ortaya koyarak anlatmıştır. Birçok eserde yoksulluk ve variyet tüm çıplaklığı işlenirken sanatçı olmanın toplum içerisinde getirdiği kabullenilmezliğini de ayrıca işlemişlerdir.
Bu Avusturyalı yazarın Türkçe’ye birçok eseri de çevrilmiş ama benim hiç dikkatimi çekmemişti. Adını da eserlerini de yeni duydum. Eminim okumaya değecek nitelikte eserler değil çünkü empati yerine taraf olmayı seçerek aslında yazar olamadığını ortaya koymuş bu kişi bana göre. Edebiyat alanında Nobel ödülü ülkemiz yazarlarından Orhan PAMUK’a da verildi yıllar önce. Kendisinin ödülü alırken yaptığı uzun konuşmayı hatırlıyorum da; babası ile yarlığını nasıl da güzel harmanlayarak aktarmıştı. Tam bir empati örneğiydi, tam bir yazar aklıydı. Ancak gelgelelim bu gün aynı ödül bir faşist akla veriliyor.
Dünyaya yeni bir şekil verme çabasındalar. Kilise artık etkisini kaybediyor. Din ile toplumları kontrol etme dönemi sona eriyor. Agnostikler çoğaldıkça Deist ve Ateist fertlerin sayıları hızla artıyor. Roma’nın uydurma bir din kurmasıyla başlayan Hristiyanlık kandırmacası tüm semavi dinlerin de sonunu getireceğe benziyor ve artık bu gerçeği gören kilise yeni düzenlemelerle insanlığı yine kontrolü altına alma çabası içerisine girmiş durumda.
Öncelikle kilise yeni bir akım olarak bilimi seçti kendisine. Big-bang adını verdikleri büyük patlamayı deney ortamında gerçekleştirerek YARATAN rolünü üstlenecek ve Tanrılaşarak dünyanın tek hakimi haline gelecekti Vatikan. Tabi bunun altı çok boştu ve gerçekten bu dünyada ömrünü bilime adamış bilim insanları mevcuttu. Onları kandırmak imkansız olduğu için bu komik çaba boşa gitti. Şimdi de yeni arayışlarına zaman kazandırmak için kargaşa ortamını dünyanın her yerinde hakim kılmak istiyorlar. Kimsenin huzuru kalmasın ki düşünceler gerçeklerle karşılaşmasın.
Daha önce Kuran’da adı geçen İsse ile İsa’nın aynı kişi olmadığını, Hristiyanlığı tamamen Roma’nın toplumu yönetmek adına uydurulan bir din olduğunu yazmıştım. İşte bu dinin komuta merkezlerinden en önemlisi olan Vatikan’ın oyunudur Nobel ödülleri. Bazen gerçekten sahibini bulur, bazen de Vatikan’ın amacına hizmet der. Şimdi olduğu gibi.