Ölümsüz aşklara mekan olmuş toprakların çocuklarıyız. Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun… Sevda yüreğimize çocukluğumuzdan itibaren büyük aşkların efsanelerini dinleyerek kazındı. Hepimiz kendi hikayemizi yazmakla meşgulüz bu hayatta, aşka dair ne varsa yüreğimizde yaşanmakta. Yani öyleydi!...
Eceabat’ta bir düğün yerel gündemimize geldi oturdu. Bütün acısını yüreğimizde hissettik. İki sevdalı genç, kavuşamadıkları için kaçmışlar ve aileler sulh olmuş sevdaları karşısında. Evlendirelim sizi demişler ve hazırlıklar başlamış. Bu arada da başka bir düğün olmakta ve iki aile de o başkasına ait düğündeler. Güzellikler içinde geçen düğünün ilerleyen saatlerinde kızın abisi sevdalı genci bıçak darbeleri ile yere seriyor ve ne yazık ki sevda yarım kalıyor. Herkes için büyük acı yaşanıyor bir anlık öfkeye yenilgi ile. Hastaneye koştursalar da talihsiz genci, geç kalıyorlar. Zaman ile değil yarışları, bıçak darbesi kalbe isabet etmiş zaten. Tarifi mümkün olmayan bir büyük acıya daha sahne oluyor Çanakkale toprakları.
Sevdayı ve sevgiyi evlerimizden, okullarımızdan uzak kıldık son zamanlarda. Tuhaf bir biçimde sevgisiz toplum haline geliverdik. Yerli dizilerde ki özenti hayatları yaşamak adına sevdalar yarım kalmakta. Çoğu ekonomik sebeplerden, sevgiler yitip gidiyor artık yüreklerden. Aşk acısı denilen bir “acı” türü kalmadı insanımızda. Kısa süren ilişkiler, kolay yaşanan boşanmalar… Günümüz şartlarında her şey artık maddiyat penceresinden değerlendiriliyor. Bu pencereden bakınca da kimse yüreğinde sevdaya yer açamıyor. Bir zamanların seda uğruna dağları delen yiğitleri bile günümüzde yaşasaydı ve bu şartlar altında sevdalansalardı eminim hiçbir efsaneyi yaratamazlardı. Yaban atını yakalayıp eğiterek kendine ulaşım aracı edinen yiğit ile altında ki aracın markasına göre toplumsal statü sahibi edinen yiğit arasında ki farktan bahsediyorum. Veriyorsun parayı, alıyorsun en iyi arabayı ve çekiyorsun kızın kapısının önüne. Bir başkası da almış eline çiçeği geliyor kız istemeye. Çiçeklerle eve girenler o esnada arabaya binip giden kızın ardından ikram edilen bir bardak soğuk suyu içerler ancak. Artık şartlar değişti, yok öyle sevda falan. Sevdalananlara da abi engeli geliyor böyle işte. Yitip giden canın ardından yaşananlar neyi geri getirebilir ki? O bıçağı kullanan ağabey, varlığıyla tüm dünya sevdalarına ihanet etmekten başka ne yaptı ki?
Şu yerli diziler, hakikaten artık bir çeki düzen verilmeli bu konuya. Defalarca yazdım bu konuyu. Ülke insanımızın bütün kültürel değerlerini ayaklar altına almaktalar dizilerde ki ipe sapa gelmez konularla. Silahlar, yalanlar, ihanetler, işkenceler… İğrençlikte sınır tanımayan yapımcıların korkunç para kazanma hırslarına yenik düşmekte yüreklerimizde ki sevdalar. Gençlerimiz, dizilerde ki saçma sapan töre cinayetlerini marifetmiş gibi algılayarak büyüdüler. Kadınların her türlü ahlaksızlığa açık olabileceklerini zannederek hayata hazırlandılar. Namusun sadece kadınların bacak arasında olduğunu düşünerek yüreklerini dağladılar. Namus cinayetinin erkek için “hak” olduğunu öğrendiler. Kimse bir şey demedi bu duruma. RTÜK denilen işe yaramaz kurum sadece küfürleri bipledi, sigara ve alkolü fluledi. Hepsi bu. Demediler ki, “dur arkadaş, sen bu konuyla benim halkımın kültürel değerlerini yok edemezsin”. Demediler.
Gençlerimize sevgiyi öğretmeliyiz en baştan, sevmenin en güzel yaşam kaynağı olduğunu öğretmeliyiz gençlerimize.
YAZARLAR
09 Ağustos 2019 - 11:47
Sevda
Ölümsüz aşklara mekan olmuş toprakların çocuklarıyız
YAZARLAR
09 Ağustos 2019 - 11:47
İlginizi Çekebilir