Geçenlerde bir ahbabımla sohbet ediyoruz. Bir köyümüze giderken yolda oldukça bakımsız koyunlar görüyor ve yanında bulunan o köyün insanına soruyor; “hayırdır hemşehrim, bu koyunlar niçin böyle bakımsız, karınları birbirine yapışmış bunların”. Yanında ki köylü yüzünü araç kullanmakta olan ahbabıma dönerek; “onlar hökümetin koyunları, bedava dağıttılar küye ama ni yapsek bi türlü şişiremedik karınlaanı” diyor. İnsan kızmadan edemiyor. O hayvanların köye gelmesini sağlayan düşünce takdire şayan. Yani asında üst akıl iyi çalışıyor ama ya etrafı? Böylesi bir teşvik iyi yönetilse hayvancılık alanında önemli bir adım atılmış olmaz mı? Olur elbet ama yapılıyor mu? Hayır. Sonuç ortada işte. Hayvanları tedarik edenler, kontrol eden veterinerler, raporları okuyanlar, sevk edenler asıl suçlular. Yani güzel bir uygulamayı kişiler mahvediyorlar. Yazık kere yazık.
Evet, sonuçta devletin hayvan yetiştiricisine teşvik olarak verdiği koyunlar hasta. Köylü ne yapsa hayvanlar için, fayda etmemiş, artık ölmeye başladılar. Veba deniyor hastalıklarına. Etlerini yemek de insan için büyük tehlike. Yani bırakın hayvan skandalını bir tarafa, tam bir sağlık skandalı karşı karşıyayız. Nasıl güvenip de bu dakikadan sonra hayvansal tüketim yapabileceğiz Çanakkale’de. Çok zor.
Durumun anlaşılması üzerine de Çanakkale’de bulunan 43 köy karantina altına alındı. Çanakkale’den kurban bayramı öncesi kent dışına hayvan sevkiyatı yasaklandı. Koca bir sene kurban bayramı için hayvan besleyen ve bu işe yatırım yapan hayvancımız için büyük yıkım. Henüz bu işin telafisi ile ilgili bir gelişme yaşanmadı, devletin armağanı tarafından gelen belanın özrü devlet tarafından yapılmış değil. Zarar yine köylüye kaldı. Oysa ki çok güzel bir hamle yapılmak istenmiş ve hayvancılık ile uğraşan köylünün önü açılmaya çalışılmıştı. Sonuç, koca bir sıfır. Çünkü düşünce güzel olsa da sonuçta insan faktörü uygulamayı yapacak ve bizler “devletin malı deniz, yemeyen keriz oğlu keriz” deyimini her zaman söyleyen bir milletiz. Tıpkı “bal tutan parmağını yalar” deyiminde ki iğrenç ana fikir gibi yaşıyoruz hayatı. Hep nemalanma derdindeyiz. “Benim memurum işini bilir” sözü edildiğinden beri bu durum artarak devam etmekte güzelim ülkemizde. Keşke bu uygulama düşünüldüğü gibi tertemiz bir şekilde yapılabilseydi. Umarım devlet aklı bu uygulamayı skandala dönüştürenlerin ceza almalarını sağlar. Zira köylümüz perişan halde ekonomik olarak. Ekonomik veriler Bakan Albayrak’a göre oldukça iyi ama ya sokakta ki insana göre nasıl? Kapanan dükkanlar, konkordatolar gırla gidiyor. Kime nasılsın desen başlıyor ekonomik sorunları anlatmaya. Bankalarla sorunu olmayan yok denecek kadar az. Herkesin tek geçim kaynağı kredi kartları. Onların da son demleri yaşanıyor. Çanakkale Esnaf Odaları Birlik Başkanı 853 işletmenin altı aylık periyotta kapandığını açıklaması görmezden geliniyor. İşçi sendikası başkanı “grev” sözcüğünü kullanıyor. İşveren ise işveren olduğuna bin pişman. Asgari ücret bile alamayan emekli şaşkın, ek geliri olanlar kendilerini şanslı hissediyor ama ya diğerleri?
Devlet acilen sokağın sesine kulak vermeli.
Durumun anlaşılması üzerine de Çanakkale’de bulunan 43 köy karantina altına alındı. Çanakkale’den kurban bayramı öncesi kent dışına hayvan sevkiyatı yasaklandı. Koca bir sene kurban bayramı için hayvan besleyen ve bu işe yatırım yapan hayvancımız için büyük yıkım. Henüz bu işin telafisi ile ilgili bir gelişme yaşanmadı, devletin armağanı tarafından gelen belanın özrü devlet tarafından yapılmış değil. Zarar yine köylüye kaldı. Oysa ki çok güzel bir hamle yapılmak istenmiş ve hayvancılık ile uğraşan köylünün önü açılmaya çalışılmıştı. Sonuç, koca bir sıfır. Çünkü düşünce güzel olsa da sonuçta insan faktörü uygulamayı yapacak ve bizler “devletin malı deniz, yemeyen keriz oğlu keriz” deyimini her zaman söyleyen bir milletiz. Tıpkı “bal tutan parmağını yalar” deyiminde ki iğrenç ana fikir gibi yaşıyoruz hayatı. Hep nemalanma derdindeyiz. “Benim memurum işini bilir” sözü edildiğinden beri bu durum artarak devam etmekte güzelim ülkemizde. Keşke bu uygulama düşünüldüğü gibi tertemiz bir şekilde yapılabilseydi. Umarım devlet aklı bu uygulamayı skandala dönüştürenlerin ceza almalarını sağlar. Zira köylümüz perişan halde ekonomik olarak. Ekonomik veriler Bakan Albayrak’a göre oldukça iyi ama ya sokakta ki insana göre nasıl? Kapanan dükkanlar, konkordatolar gırla gidiyor. Kime nasılsın desen başlıyor ekonomik sorunları anlatmaya. Bankalarla sorunu olmayan yok denecek kadar az. Herkesin tek geçim kaynağı kredi kartları. Onların da son demleri yaşanıyor. Çanakkale Esnaf Odaları Birlik Başkanı 853 işletmenin altı aylık periyotta kapandığını açıklaması görmezden geliniyor. İşçi sendikası başkanı “grev” sözcüğünü kullanıyor. İşveren ise işveren olduğuna bin pişman. Asgari ücret bile alamayan emekli şaşkın, ek geliri olanlar kendilerini şanslı hissediyor ama ya diğerleri?
Devlet acilen sokağın sesine kulak vermeli.