Sen bunları okurken hayatımız kaynaklı gelişen olaylar geleceğine yön veriyor olacak. Medeni durumun ne olursa olsun hatta toplum nezdinde bir ebeveyn olarak da görünebilirsin. Ne olursan ol yine de statünü sorumluluklarına göre belirlemelisin. Bu, bir imamın cemaatine karşı olan vicdani yükümlülüğü gibi bir sorumluluk olmalıdır. Öğretmenin statüsü, sınıfındaki çocuklara kattığı değerle; bir doktorun statüsü, hastalarına verdiği şifa ile; bir esnafın statüsü ise müşterisine gösterdiği dürüstlükle belirlenmelidir. Yani sadece "ne olduğumuz" değil, "ne yaptığımız" ve "nasıl yaptığımız" önemlidir.
Ramazan ayı da bu anlayışı en iyi pekiştiren zamanlardan biridir. Çünkü Ramazan, sadece oruç tutmak değil, aynı zamanda paylaşmak, sabretmek ve sorumluluklarımızın farkına varmak demektir. Ancak her sene mutfak masraflarının artıyor olması, birçok ailenin iftar ve sahur sofralarını kurmasını zorlaştırıyor. Bu noktada, dayanışma kültürümüzün en güzel ürünü paylaşmak devreye giriyor.
Fırınlarda "askıda ekmek" geleneği oluştu; imkanı olan biri fazladan ekmek alır, ihtiyacı olan da gelip hiç çekinmeden alabiliyor. Bunu diğer mutfak masrafları için de yapsak, nasıl olur?
Ramazan kolileri bazen gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmıyor. Dağıtım sırasında yanlış kişilere gidebilir, ayrım ve gösteriş öne çıkabilir. Bazen de ihtiyaç sahipleri çekindikleri için bu yardımlardan haberdar olmayabilir.
Unutmayalım, gerçek statü, en pahalı sofraları kurabilmekte değil, soframızı paylaşabilmekte gizlidir. Bugün elimizdekini paylaşarak yarına umut olabiliriz. Öyleyse sorumluluğumuzu üstlenip ilk adımı atalım!
İyi haftalar.