Geçen gün Çanakkale merkezde bir kafede oturuyorum. Yan masada iki kişi konuşuyor. Biri diğerine diyor ki: “Abi aylar oldu iş başvurusu yapıyorum, dönen yok. Marketin biri görüşmeye çağırdı, sığınmacı çalıştırıyormuş, beni almadılar.”
Gözüm birden kordona takıldı, rüzgar bile mahcup esiyor.
Burası Çanakkale. Görece sakin, görece yaşanabilir, ama iş dendi mi burada da ekmek aslanın ağzında değil, midesinde. Üniversite mezunu gençler işsiz. Tarım desen makineli ama işçisiz. Sanayi desen varla yok arası. Ama ne hikmetse her köşe başında bir sığınmacı çalışıyor. Hem de sigortasız, ucuz, sessiz, boynu bükük…
Peki biz niye işsiziz?
Çünkü düzen öyle bir kurulmuş ki, işveren “yerli” işçiye maaş, sigorta, hak vereceğine, “yabancı” işçiye üç kuruşa çalış diyor. Zaten sığınmacının gidecek yeri yok, dili yok, hakkını arasa sınır dışı. Ee, patron da “kendi kölemi buldum” diye seviniyor.
Ama şunu kimse sormuyor: Bu işçiyi kim bu hale getirdi? Patron mu dedi “gel kardeşim, sigortasız çalış, bizim milletin ekmeğini böl?”
Bu işin sorumlusu, yıllardır sığınmacı meselesini sadece “barınma” olarak gören, ama işin ekonomik tarafını hiç düzenlemeyen sistemdir. Denetimsizliktir. Keyfi çalıştırmadır. Bizim gencimiz üniversite okurken “gelecek kuracağım” diyordu, şimdi Ezine’de mandıraya işçi olarak bile giremiyor. Çünkü oraya da zaten kayıtsız göçmen alınmış. Üstelik daha ucuza.
Şimdi buradan soralım: Ezine peyniri ucuzladı mı da işçi ücretleri bu kadar düştü? Ayvacık domatesi bedavaya mı geldi de bu kadar insan tarlada üç kuruşa çalışıyor?
Hem sığınmacının hakkı yeniyor, hem bizim. Yani bu düzen iki tarafı da sömürüyor.
Peki ne yapmalı?
Tarım, inşaat, hizmet gibi sektörlerde göçmen çalıştıran işletmeler sıkı denetlenmeli. Yerli işçiye öncelik tanınmalı, genç işsizlere yerel istihdam destekleri sağlanmalı. Her çalışan, yerli ya da göçmen, insan onuruna yakışır koşullarda çalışmalı.
Çünkü bu hikayede mesele “Sığınmacı geldi, biz işsiz kaldık” meselesi değil. Mesele, emeğin değersizleştirilmesi meselesi. Hem onun emeği hem bizimki boşa gidiyor. Kazanan sadece ucuz emekle zenginleşen bir avuç insan.
O yüzden bir daha biri “Sığınmacılar yüzünden işsiz kaldık” derse, deyin ki:
“Asıl seni işsiz bırakan, seni Sığınmacıyla yarıştıran bu düzenin ta kendisidir.”
Ve unutmayalım: Ezine peyniri güzel ama ekmeğin adaletle yeneni makbuldür.
İyi haftalar.