Az şekerli, bol gerçekli, biraz da telveli...
Geçen gün kafede otururken biri, "Bu ülkede en çok ne eksik?" diye sordu. Sorduğu soruya cevabı hazırdı: Biri "adalet", diğeri "yağmur", bir diğeri de "taze domates" dedi. E hal böyleyken üç başlıkta buluşuyoruz: Tarım, siyaset ve çevre. Üçü de birbirine bağlı; biri kurursa, öbürü de çatlıyor. Tarım dedik mi, önce yağmur duası sonra destek paketi geliyor.
"Bereketin Yüzyılı" diyorlar, ama bizim köylü hala 2023’ten kalma mazot fişlerini saklıyor, belki bir gün sübvanse edilir umuduyla. Çanakkale gibi bereketli topraklarda bile çiftçi artık iklim takviminden çok bakanlık açıklamalarını takip ediyor. Bu yıl buğday mı ekeyim, sabrımı mı, bilemiyor.
Çiftçiye "destek veriyoruz" diyenler var ama desteğin geldiği yol, köy yollarından geçerken sarsılıyor galiba. Çünkü destek yolda eziliyor, köylünün eline tohumdan çok dilekçe geçiyor.
Siyaset desen, tarlaya benzer...
Ne zaman bir açıklama yapılsa, halk "acaba neyi ektiler de bu kararı biçtiler" diye merak ediyor. Bürokrasi bol gübreli ama ürün hep aynı: çok laf, az iş. Kararların çoğu beton gibi -sert, gri, su tutmaz. "Tarım stratejisi" diyorlar ama Çan’da fide bulmak, pazarda domatesin kilosunu tartmakla eşdeğer stresli hale geldi.
Gelelim çevreye... ya da bizim “bir ara bakarız” dediğimiz meseleye.
Geçen hafta Çanakkale Boğazı’nda sis vardı, deniz trafiği durdu. Doğa “bir sakinleşin bakalım” dedi. Ama biz hala nehir kenarına moloz döküp, rüzgar gülü kanadını taşıyan tırla fabrikanın üstüne çökebiliyoruz. Yenilenebilir enerji deyince aklımıza sadece pervane geliyor; dönüyor ama biz aynı yerde sayıyoruz.
Çöp ayrıştırma kutusu hala bazı köylerde “renkli bidon” olarak biliniyor. Geri dönüşüm ise daha çok "keşke eski fiyatlara dönsek" diye nostaljik bir hayal gibi.
Ama umut bitmez. Çünkü bu toprak, hem zeytin yetiştirir hem direniş. Hem susuzluk çeker hem umut yeşertir. Yeter ki biz toprağa kulak verelim, denize saygı duyalım, gökyüzünü arada bir değil her gün seyredelim.
Toprağa sahip çıkmazsak, bir gün o da bize “ben seni artık besleyemem” der. O zaman ne siyaset işe yarar ne hesap kitap.
Çanakkale'nin havası güzel, insanı güzel, toprağı bereketli... ama biraz da biz güzelleştirsek fena mı olur?
Bu hafta pazara çıktığınızda Yenice’nin çileğini, Bayramiç’in elmasını sormadan geçmeyin; ama özellikle Kösedere’nin domatesini sorun. Kilosunu değil, kokusunu alın önce. "Bu domates hangi tarlanın güneşini gördü?" diye bir sorun. Özellikle yaz domatesi denince, bölgenin sabah çiğiyle yoğrulmuş, güneşte kızarmış, kokusu burnuna gelen o domates akla gelir. Kösedere domatesi, domatesin şairidir!
Çünkü bazen bir domates, sadece bir domates değildir -bir toprağın, bir köyün, bir emeğin özetidir.
İyi haftalar.