Neredeyse dünyada tek olan bir ören yerinin kalbinde yükselen Troya Müzesi, eserlerin kazıldığı yerde onarılıp aynı yerde sergilendiği eşsiz bir mekân. Katmanlarıyla binlerce yıllık tarihi gözler önüne seren bu dev yapı, paslı bir tarihin topraktan fışkırmış görkemli hatırası gibi… Bir kere gören büyüsünden kurtulamıyor.
AKIN AKIN GİDİYORLAR
Çanakkale’nin Tevfikiye Köyü’nde, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Troya Ören Yeri’nin tam kalbinde yükselen Troya Müzesi, açıldığı günden bu yana ziyaretçi akınına uğruyor. Yalnızca Türkiye’den değil, dünyanın dört bir yanından gelen turistler, tarihle iç içe sergilenen bu eserleri görmek için Kuşadası’ndaki dalış tutkunları misali akın akın buraya geliyor.
Troya Müzesini gezenler çok etkileniyor; katmanları arasında kaybolmak eşsiz bir duygu diye tanımlıyorlar.
TARİHİN KATMANLARI, MÜZENİN DUVARLARINDA
Troya Müzesi, mimarisiyle adeta toprağın altından fışkırmış bir tarih katmanı gibi görünüyor. Paslı çelik dış yüzeyi, topraktan çıkan arkeolojik kalıntıların sembolü olarak tasarlandı. İçeride ise Troya’nın dokuz farklı katmanını temsil eden sergileme tekniği ziyaretçilere zamanda yolculuk imkânı sunuyor. Her katta başka bir dönemin izlerine rastlanıyor: İlk yerleşimlerden Roma’ya, Bizans’tan modern arkeolojiye kadar…
ESERLER KAZILDIĞI YERDE
Dünyada sayılı örneklerden biri olan bu müzede eserler, çıkarıldıkları yerde onarılıp aynı topraklarda sergileniyor. Bu da Troya Müzesi’ni yalnızca bir sergi alanı olmaktan çıkarıp yaşayan bir arkeoloji laboratuvarına dönüştürüyor. Her bir heykel, çömlek ya da sikke; toprağın altından gün ışığına çıkarken başladığı yolculuğu, hemen yanı başında sergilenerek tamamlıyor.
Müzenin terasından baktığınızda az önce gördüğünüz bütün eserlerin bu uçsuz bucaksız alandan çıktığını görüyorsunuz. Bu terastan araziye bakarken burada büyük savaşların yaşandığını, defalarca yıkılıp yakılmış şehrin yeniden kurulduğunu hatırlayın lütfen.
GECE MÜZECİĞİ VE IŞIĞIN BÜYÜSÜ
Troya Müzesi’nin en çok dikkat çeken yönlerinden biri de “Gece Müzeciliği”. Gündüz tarihi eserlerin büyüsüne kapılan ziyaretçiler, akşam saatlerinde müzenin dış cephesinde yapılan ışıklandırma şovlarıyla farklı bir atmosfer yaşıyor. Paslı çelik yüzey, kırmızıdan mora, maviden altın sarısına kadar değişen renklerle adeta yeniden canlanıyor. Sergi salonlarının loş ışığında heykeller ve antik eserler gölgelerle dans ediyor; bu da ziyaretçilere mistik bir deneyim sunuyor.
ZİYARETÇİLERİN GÖZÜNDE TROYA
Müze görevlileri, turistlerin özellikle gece ışıklandırması sırasında hayranlığını gizleyemediğini söylüyor. Avrupa’dan gelen birçok ziyaretçi, “Troya’yı kitaplardan okuduk, filmlerden izledik ama burada birebir yaşamak bambaşka” yorumunu yapıyor.
PASLI TARİHİN PARLAYAN YÜZÜ
Troya Müzesi, yalnızca eserleri değil; tasarımı, sergi konsepti, interaktif ekranları ve uluslararası ödülleriyle de öne çıkıyor. Dünya çapında ses getiren bu müze, geçmişin katmanlarını günümüzün en modern müzecilik anlayışıyla buluşturuyor.
Bir kere gören büyüsünden kurtulamıyor. Troya Müzesi, paslı tarihin ışıkla yeniden canlandığı bir mekân olarak Türkiye’nin kültürel mirasında eşsiz bir yere sahip.
Toprağın içinde çıkmış paslı bir hazine gibi düşünülmüş olan Troya Müzesi; her gün misafirlerini ağırlıyor ve unutulmaz tarihi keşifler sunuyor. Bir gören bir daha görmek için kendine söz veriyor. Troya doyumsuz bir müze deneyimi sunuyor.
KONAKLAMA, KAFE VE ÜCRETSİZ OTOPARK KONFORU
Troya Müzesi yalnızca bir sergi mekânı değil, aynı zamanda ziyaretçilerine konforlu bir deneyim sunan olağanüstü bir alan. Müzenin hemen girişinde yer alan geniş ücretsiz otopark, özellikle yaz aylarında bölgeye gelen binlerce ziyaretçi için büyük bir kolaylık sağlıyor. Yorucu bir keşif gününün ardından nefes almak isteyenler içinse müze içinde şık bir kafe bulunuyor. Burada kahve eşliğinde Troya manzarasına karşı soluklanmak mümkün.
Üstelik Troya Müzesi’ni gezmek, sadece kapalı sergi salonlarıyla sınırlı değil. Ziyaretçiler aynı zamanda eserlerin çıktığı ören yerini adım adım dolaşabiliyor; kazı alanlarını, antik taş yolları ve kalıntıları gözleriyle görerek tarihin izini sürebiliyor. Bu yönüyle müze, dünyada nadir görülen “eserlerin çıktığı yerde sergilenmesi” anlayışını zirveye taşıyor.
ANA YOLDAN SADECE BİRKAÇ DAKİKA
Çanakkale şehir merkezine oldukça yakın olan Troya Müzesi, ana yoldan sadece birkaç kilometre içeride yer alıyor. Kolay ulaşılabilir konumu sayesinde günübirlik ziyaretler için de ideal. Müze çevresinde ise hem otantik köy evlerinde hem de modern butik otellerde konaklama imkânı bulunuyor. Ayrıca bölgedeki restoran ve kafelerde, Ege’nin taptaze balıkları, zeytinyağlı mezeleri ve yöresel tatlarıyla zengin bir yeme-içme çeşitliliği ziyaretçilere sunuluyor.
En üst kata çıkarken rampalardaki boşlukta aklınızdan o kadar çok şey geçiyor ki; kendinize neden daha önce bu müzeyi ihmal ettiğinize kızıyorsunuz ve bir itirafta bulunuyorsunuz "yine geleceğim" diyorsunuz.
HAYATTA BİR KEZ MUTLAKA GÖRÜLMELİ
Tüm bu özellikleriyle Troya Müzesi yalnızca bir müze değil; tarih, doğa, konfor ve kültürün birleştiği olağanüstü bir deneyim alanı. Ören yerinden çıkan eserlerin kendi topraklarında sergilenmesi, ücretsiz otopark ve kafe hizmeti, gece ışıklandırmaları ve kolay ulaşımıyla Troya Müzesi, “hayatta bir kere mutlaka görülmeli” dedirten eşsiz bir miras noktası.
BUTİK MÜZECİLİK: REHBERLİ VE REZERVASYONLU GEZİLER
Troya Müzesi’ni ziyaret edenler için en çok dile getirilen konulardan biri, müze ve ören yerinin aynı anda bir rehber eşliğinde gezilebilmesi. Eserlerin hikâyelerini uzmanlardan dinlemek, kazı alanını bizzat arkeolog gözüyle görmek ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim yaşatabilir.
Bu amaçla, önceden rezervasyonla düzenlenecek, 10’ar kişilik küçük gruplara özel rehberli turlar hem müzeye hem de ören yerine farklı bir boyut kazandırabilir. Böylece ziyaretçiler, eserlerin yalnızca sergilenmiş hallerini değil, topraktan çıkarılış öykülerini de adım adım öğrenebilir.
Bu acı veren fotoğrafı da görüyorsunuz müzede. Schlemann'ın eşi Sofia Troya takılarıyla hırsızlığının tescillendiğine tanık oluyorsunuz. Troyanın zenginliği, hazineleri dünyanın bir çok yerine dağılmış durumda. Belki de bilmediğimiz çok daha fazlası var.
DÜNYADAN ÖRNEKLER
Benzer uygulamalar dünyanın farklı noktalarında da görülüyor.
Pompeii, İtalya: Kazı alanı ve müze, belirli saatlerde küçük gruplara rehber eşliğinde açılıyor.
Atina Akropolis Müzesi, Yunanistan: Arkeologların eşlik ettiği özel turlarda, hem sergilenen eserler hem de kazı alanı aynı deneyimin parçası oluyor.
Lascaux Mağarası, Fransa: Hassasiyet nedeniyle orijinal mağara kapalı olsa da, küçük gruplara özel ışıklandırma ve rehberli turlarla replikası gezdiriliyor.
Troya Müzesi’nde uygulanabilecek bu tip “butik müzecilik” konsepti, hem ziyaretçilerin deneyimini zenginleştirebilir hem de müzenin uluslararası cazibesini artırabilir.
Bu habere bu fotoğrafı niye koyduk. Troya müzesinin terasına çıkıp da etrafınıza baktıınızda az önce gördüklerinizin uçsuz bucaksızmış gibi görünen Troya Ören yerinden Tevfikiye Köyüne çevirdiğinizde caminin yanında duran çirkinlik abidesi üç operatörün verici direklerini görüyorsunuz. Keşke bu kadar etkileyici bir müzerin, tarihi hazine gibi dünyanın gözünü ayıramadığı Troya sahasında bu görüntü kirliliği olmasa. Pekale bu mümkün ama nasıl ?
Yorumlar
Kalan Karakter: