Mantıksal bir bilinçle baktığımızda herşey aslında zıddından var olur.Yokluğun tohumunda gizli bir varlık,varlıgın tohumundaysa içten içe bir yokluk yeşerir.
Bireysel hırslarımız türümüzün bir hezeyanına dönüştü maalesef.Ve bunun en belirgin ve kaçınılmaz semptomu kendimize uzaklığımız.Buna bağlı olarak da gerçeği ama yalnızca gerçeğı değerlendirme yetimizi tamamen kaybetme korkusu ile karşı karşıyayız.Kendimizi bir başkasının düşuncesi ve fikrinde tanımlamaya başladık beri birbirine girmiş karmakarışık dikenli teller gibi çevreledigimiz o paslı ruhumuz,bu devinimde dualitenin o göz kırpan sihirli yanını fark edemiyor.
Biraz yavaşlamayı becerebildigimizde yoksunluğun insan oglunun en buyük nimeti olduğunu görmemek için adeta kör olmak lazım.
Herşey belki de şu gizli ve kritik soruda gizli.
Gerçekleşmiş bir hayalin sihri ve büyüsü gerçek yanında mı yoksa hayal yanında mı?
Burada bu yazının konusunun ve bahsetmeye çalıştığım şeyin yaşamsal hedeflerle bir alakası olmadıgını da belirtmeliyim
Buradan iliskisel bazda kaybetme ihtimali üzerine içselleştirilmiş bir durumun insanın kendi olabilmesi ve özgürleşebilmesi surecine önemli bir ilk hız,hatrı sayılir bir ivme kazandırdiğını düsunenlerdenim.ihtiyaç temelli kurulmamış ve kendi varlık temelının gücüne inanmış kişi ,kayıpların tirbülansında uzun kalmayarak ve herşey yolundayken gerçekleşmemiş bir ihtimalin sanki gerceklesmişcesine kendisinde yaratacağı tutsaklıktan kurtulma gucune sahip olarak özgürleşir.Buradaki özgurluk kavramı kendisi olabilme gücü olarak alınmalı.
Kaybetmek degil ama bu olasılığı göze almak insanın bir baskasi yerine kendisine tabii olması bir güç ve irade simgesi meselesidir.Bu mesele dayatma refleksinden ayrı tohumunda gizemli bir hikmet barındirir.
Kaybetmek özgürlüktür.Zira göze alabildiğin iliskinin içerisinde ozgurleşirsin.Tutsaklık korkaklıkla kaybetmeyi göze alamadığın gerçeğınin icerisinde yeşerir.Ölümü içselleştiremeyen bu hayatı hakkiyla ne kadar yaşayabilir sizce.Ve ölüm yaşamı ,yaşamda ölümü nasıl da güzel ve gizemli besliyor her nefeste.Öleeginizi bilmeseniz kendinize degeriniz ne olurdu sizce.Ölüm insan oglunun tohumuna gizlenmiş en doğru kabuldür.Ve göze almak zorunda oldugumuz en yüksek bedel.
Son olarak insanın kendinden geçmesi ve kendini kaybetmesi hikayesi olarak karşımiza çikan o yaşlı adam hikayesinde ne mühim dersler vardır konumuzla ilgili.
Evli olduğu kendisinden genç ve guzel karısının gel zaman git zaman köydeki yaşıtı başka bir delikanlıya aşık olup bir gece vakti gizlice o yaşlı adamin koynundan kalkarak genç adamla kaçtıgı hikayeyi.O kızcağızın en büyuk yanılgısıydı o yaşlı adamın hiç birseyden haberdar olmadığı yanılgısı.Ne ki delikanlıyla köyün ışıkları gözden kaybolana dek kaçtıgında ayakkabısında kendini rahatsiz eden fazlalıkla karşılaşana dek.Işte o zaman anladı o yüce aşk denen gerçeğı.Zira o yaşlı adam herşeyi farkedip genç karisinin ayakkabisina kendi biriktirdigi tüm parayi koymustu o kadın yaban ellerde kimselere muhtaç olmasın diye.Peki bu kaybı göze alan o yaşlı adam,Aşık Veysel.Göze almasa bu kaybı böylesine yüceleşebilir miydi söylermisiniz.Iste goze alamayanlar bu hikayede işledikleri cinayetle gazetelerin üçüncü sayfalarına girerken,Aşık Veysel bizim gönlümuze nesilden nesile girmeyi başarabilmiştir.
Ne Kerem bulduğunda Asli yi Kerem olmuştur.Ne de Ferhat Şirini.Ve sen kendı kaybıni göze almadıkça çoktan ölmüş ama gömülecegi günü bekleyen bir sayı olarak kalacaksın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 10 Nisan 2020 - 11:12
Kaybetmek Özgürlüktür
Mantıksal bir bilinçle baktığımızda herşey aslında zıddından var olur
YAZARLAR
10 Nisan 2020 - 11:12
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir