Bu haftaki yazımız Emekliler Türkiye Meclisi aktivisti Sayın Avukat Ali Ersin Gür arkadaşımıza aittir Kendilerine teşekkür ediyorum.
Emekliler Türkiye Meclisi, ilk kurulduğu günden beri FİİLİ VE MEŞRU SENDİKACILIĞI savunmuş ve kendi pratiğini de ona göre şekillendirmiştir.
Ülkemiz, fiili ve meşru sendikacılık konusunda yakın geçmişte oldukça önemli bir deneyim yaşadı. 12 Eylül 1980 Darbesi, halktan yana olan her şeyi tırpanladığı gibi, halktan yana örgütlülükleri de dağıtıp yasaklamıştır. TBMM, Siyasal partiler, sendika ve dernekler kapatılarak yasaklanmış ve özellikle DİSK TÖB-DER gibi kurumların yöneticileri işkenceli sorgulardan geçirilip yargılanarak cezaevlerine doldurulmuştur.
Örgütsüzlüğe karşı ilk tepki, köklü bir bir örgütlülük geleneğine sahip öğretmenlerden gelmiştir. 1402’lik bir avuç öğretmen, örgütlenmeyi başlatmak amacıyla ABECE DERGİSİ’ni çıkarmaya başladı. Süreç içinde dergi bürosunda herkese açık toplantılar yapılarak “öğretmenlerin örgütlenmesi” konusu tartışılmaya başlanmıştır. 12 Eylül Darbesi’nin bir ürünü olan Dernekler Kanunu’nun 4.maddesine göre; öğretmenler dernek kuramaz ve aynı yasanın 16.maddesine göre de kurulu derneklere üye dahi olamazlardı. ABECE dergisi etrafındaki toparlanma, 1988 yılında EĞİT-DER’in kurulmasına yol açmış olsa da çalışan öğretmenlerin, dernek kurma ve kurulmuş olan derneklere üye olması yasak olduğu için sadece 1042’likler ve emekli öğretmenler bu derneğe üye olabilmişlerdir. İşin asıl sahibi çalışan öğretmenlerin sürece dahil olmaları için “fahri üyelik” yolu bulunmuş ve bir çok çalışan öğretmen, yasaya rağmen bu dernek faaliyetlerine FİİLEN katılmaya başlamıştır.
EĞİT-DER’in kurulması, öğretmenler arasında ciddi bir heyecan ve umut yaratmış, dernekte yapılan toplantılarda SENDİKA KURMA tartışmaları başlamıştır. Bu tartışmalarda iki eğilim öne çıkmıştır. Birinci eğilim; “Öğretmenlerin dernek kurmaları ve kurulu derneklere üye olması dahi yasak iken sendika kurmalarına hiç izin verilmez” diyordu. İkinci eğilim ise; “evet öğretmenlerin dernek kurma ve kurulu derneğe üye olması kanunla yasaklanmıştır ancak; ÖĞRETMENLER SENDİKA KURAMAZ diye hiçbir yasal düzenleme yoktur ve dolayısıyla SENDİKA KURMANIN ÖNÜNDE HİÇ BİR YASAL ENGEL YOKTUR. Bu iş güç meselesidir, eğer varsa gücünüz sendikanızı kurarsınız” diyordu ve ekliyordu; “Çağdaş toplumlarda aslolan özgürlüklerdir. Yasa ile açıkça yasaklanmamış her hak var demektir. Öyle ise sendika kurmak biz öğretmenlerin yasal hakkıdır. Karşımıza çıkan fiili engellemeleri, MEŞRU VE FİİLİ duruşumuzla aşacağız. Biz fiili ve meşru sendikacılık yaparak sendikamızı fiilen kuracağız, arkasından mutlaka yasal düzenleme gelecektir” diyorlardı ki bu görüşü savunanları hayat doğrulamıştır. Gelişmeler tam da bu ikinci düşünceyi savunanaların öngördüğü şekilde gelişti. Öğretmenler yaklaşık 6 yıl (1986-1990) süren bir hazırlık çalışması sonucu 1990 yılında ilk sendikalarını fiilen kurdular
Kamu çalışanları 1990 yılında EĞİTİM İŞ ve EĞİT SEN’i kurduklarında hiçbir hukuksal statüleri yoktu ancak bu her iki sendikayı belediye, maliye ve sağlık çalışanlarının kurdukları sendikalar izledi. Akabinde de diğer kamu çalışanları…
Bu sendikalar kurulduklarında hukuksal statüleri olmasa da arkalarında ciddi bir kitle desteği vardı. Dolayısıyla süreç içinde iş bırakma, mitingler düzenleme, Ankara’ya yürüme, Kızılay Meydanı’nı işgal, açlık grevi yapmak gibi çeşitli eylemliliklerle hem kamuoyu oluşturma ve hem de iktidar üzerinde baskı unsuru olmaya çalıştılar. Bu haklı ve meşru mücadele karşısında daha fazla direnemeyen dönemin iktidarları, önce İLO sözleşmelerini TBMM’de onayladılar ve daha sonra da “KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI VE TOPLU SÖZLEŞME KANUNU” nu düzenlenerek hukuksal statü elde edildi.
Kamu çalışanlarının yukarıda özetlenen FİİLİ VE MEŞRU MÜCADELE YÖNTEMİ, bugün 13.9 milyon emeklinin sendikalaşma çabalarında önemli bir deneyim ve yol göstericidir. Aslında emeklilerin sendikalaşması önünde hiçbir hukuksal engel yoktur. Aksine bir çok uluslararası sözleşme, biz emeklilerin sendikalaşma hakkını teslim etmektedir. İktidarın emekli sendikalarını engelleme ve kapatma girişimleri hukuki değil tamamen fiili ve haksız bir durumdur. İktidarın bu fiili durumuna karşı ancak güçlü bir FİİLİ ve MEŞRU DURUŞLA karşılık verebilirsek kurulan bariyeri aşabiliriz. Mevcut küçük grupçukların hiç birinin bu engeli tek başına aşma şansının olmadığını 28 yıllık pratiğimizle gördük ve test ettik. Öyleyse bu başarısızlığımızdan dersler çıkararak TÜM EMEKLİ SENDİKA VE GRUPLARININ ORTAK BİR FEDERATİF ÇATI ALTINDA GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİREREK ortak hedefe doğru yürümeleri zorunlu bir hal almıştır. Buna karşı duruşun emeklilerin ve toplumun çıkarlarına hizmet etmediğini görmek gerekir. BİRLEŞEREK ÖRGÜTLENEN EMEKLİLER KAZANIR!
Ali Ersin Gür
Emekliler Türkiye Meclisi, ilk kurulduğu günden beri FİİLİ VE MEŞRU SENDİKACILIĞI savunmuş ve kendi pratiğini de ona göre şekillendirmiştir.
Ülkemiz, fiili ve meşru sendikacılık konusunda yakın geçmişte oldukça önemli bir deneyim yaşadı. 12 Eylül 1980 Darbesi, halktan yana olan her şeyi tırpanladığı gibi, halktan yana örgütlülükleri de dağıtıp yasaklamıştır. TBMM, Siyasal partiler, sendika ve dernekler kapatılarak yasaklanmış ve özellikle DİSK TÖB-DER gibi kurumların yöneticileri işkenceli sorgulardan geçirilip yargılanarak cezaevlerine doldurulmuştur.
Örgütsüzlüğe karşı ilk tepki, köklü bir bir örgütlülük geleneğine sahip öğretmenlerden gelmiştir. 1402’lik bir avuç öğretmen, örgütlenmeyi başlatmak amacıyla ABECE DERGİSİ’ni çıkarmaya başladı. Süreç içinde dergi bürosunda herkese açık toplantılar yapılarak “öğretmenlerin örgütlenmesi” konusu tartışılmaya başlanmıştır. 12 Eylül Darbesi’nin bir ürünü olan Dernekler Kanunu’nun 4.maddesine göre; öğretmenler dernek kuramaz ve aynı yasanın 16.maddesine göre de kurulu derneklere üye dahi olamazlardı. ABECE dergisi etrafındaki toparlanma, 1988 yılında EĞİT-DER’in kurulmasına yol açmış olsa da çalışan öğretmenlerin, dernek kurma ve kurulmuş olan derneklere üye olması yasak olduğu için sadece 1042’likler ve emekli öğretmenler bu derneğe üye olabilmişlerdir. İşin asıl sahibi çalışan öğretmenlerin sürece dahil olmaları için “fahri üyelik” yolu bulunmuş ve bir çok çalışan öğretmen, yasaya rağmen bu dernek faaliyetlerine FİİLEN katılmaya başlamıştır.
EĞİT-DER’in kurulması, öğretmenler arasında ciddi bir heyecan ve umut yaratmış, dernekte yapılan toplantılarda SENDİKA KURMA tartışmaları başlamıştır. Bu tartışmalarda iki eğilim öne çıkmıştır. Birinci eğilim; “Öğretmenlerin dernek kurmaları ve kurulu derneklere üye olması dahi yasak iken sendika kurmalarına hiç izin verilmez” diyordu. İkinci eğilim ise; “evet öğretmenlerin dernek kurma ve kurulu derneğe üye olması kanunla yasaklanmıştır ancak; ÖĞRETMENLER SENDİKA KURAMAZ diye hiçbir yasal düzenleme yoktur ve dolayısıyla SENDİKA KURMANIN ÖNÜNDE HİÇ BİR YASAL ENGEL YOKTUR. Bu iş güç meselesidir, eğer varsa gücünüz sendikanızı kurarsınız” diyordu ve ekliyordu; “Çağdaş toplumlarda aslolan özgürlüklerdir. Yasa ile açıkça yasaklanmamış her hak var demektir. Öyle ise sendika kurmak biz öğretmenlerin yasal hakkıdır. Karşımıza çıkan fiili engellemeleri, MEŞRU VE FİİLİ duruşumuzla aşacağız. Biz fiili ve meşru sendikacılık yaparak sendikamızı fiilen kuracağız, arkasından mutlaka yasal düzenleme gelecektir” diyorlardı ki bu görüşü savunanları hayat doğrulamıştır. Gelişmeler tam da bu ikinci düşünceyi savunanaların öngördüğü şekilde gelişti. Öğretmenler yaklaşık 6 yıl (1986-1990) süren bir hazırlık çalışması sonucu 1990 yılında ilk sendikalarını fiilen kurdular
Kamu çalışanları 1990 yılında EĞİTİM İŞ ve EĞİT SEN’i kurduklarında hiçbir hukuksal statüleri yoktu ancak bu her iki sendikayı belediye, maliye ve sağlık çalışanlarının kurdukları sendikalar izledi. Akabinde de diğer kamu çalışanları…
Bu sendikalar kurulduklarında hukuksal statüleri olmasa da arkalarında ciddi bir kitle desteği vardı. Dolayısıyla süreç içinde iş bırakma, mitingler düzenleme, Ankara’ya yürüme, Kızılay Meydanı’nı işgal, açlık grevi yapmak gibi çeşitli eylemliliklerle hem kamuoyu oluşturma ve hem de iktidar üzerinde baskı unsuru olmaya çalıştılar. Bu haklı ve meşru mücadele karşısında daha fazla direnemeyen dönemin iktidarları, önce İLO sözleşmelerini TBMM’de onayladılar ve daha sonra da “KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI VE TOPLU SÖZLEŞME KANUNU” nu düzenlenerek hukuksal statü elde edildi.
Kamu çalışanlarının yukarıda özetlenen FİİLİ VE MEŞRU MÜCADELE YÖNTEMİ, bugün 13.9 milyon emeklinin sendikalaşma çabalarında önemli bir deneyim ve yol göstericidir. Aslında emeklilerin sendikalaşması önünde hiçbir hukuksal engel yoktur. Aksine bir çok uluslararası sözleşme, biz emeklilerin sendikalaşma hakkını teslim etmektedir. İktidarın emekli sendikalarını engelleme ve kapatma girişimleri hukuki değil tamamen fiili ve haksız bir durumdur. İktidarın bu fiili durumuna karşı ancak güçlü bir FİİLİ ve MEŞRU DURUŞLA karşılık verebilirsek kurulan bariyeri aşabiliriz. Mevcut küçük grupçukların hiç birinin bu engeli tek başına aşma şansının olmadığını 28 yıllık pratiğimizle gördük ve test ettik. Öyleyse bu başarısızlığımızdan dersler çıkararak TÜM EMEKLİ SENDİKA VE GRUPLARININ ORTAK BİR FEDERATİF ÇATI ALTINDA GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİREREK ortak hedefe doğru yürümeleri zorunlu bir hal almıştır. Buna karşı duruşun emeklilerin ve toplumun çıkarlarına hizmet etmediğini görmek gerekir. BİRLEŞEREK ÖRGÜTLENEN EMEKLİLER KAZANIR!
Ali Ersin Gür