Münih’ten Buraya Uzanan Soğuk Bir Davet
Takvimler 1989 yılının 23 Kasım'ını gösterdiğinde, Hasan ve eşi, Türkiye'de evlenmişlerdi. Ortak hayatlarını Almanya'nın Bavyera eyaletinin kalbi Münih'te kurmuşlardı. Yirmi yılı aşkın bir süre aynı yastığa baş koydular, acıyı da tatlıyı da paylaştılar. Evliliklerinden dünyaya gelen üç ortak çocuklarıyla o soğuk Alman şehrini, sıcak bir yuva yapmışlardı. Çocuklarının doğumları, Almanya'da evli ve çocuklu olmanın getirdiği her türlü vergi ve sigorta kolaylığından faydalanmaları, evliliklerinin sadece kağıt üzerinde değil, bizzat hayatın kendisinde var olduğunun kanıtlarıydı.
Ancak, hayatlarındaki fırtına 2013 yılında, Münih'te açılan boşanma ve mal rejiminin tasfiyesi davasıyla başladı. İki hayat, artık ayrılık rüzgarlarıyla savruluyordu. Tam da mal paylaşımı aşamasına gelindiğinde, eş, beklenmedik bir hamle yaptı. Türkiye’de, Akyazı Asliye Hukuk Mahkemesi'nde, evliliğin yok hükmünde olduğunun tespiti için dava açtı. İddia, akıllara durgunluk verecek cinstendi: Evlilik akdinin gerçekleştiği tarihte kendisi Türkiye'de bile değildi.
Hasan, buna nasıl inanırdı? Düğün davetiyeleri, tören fotoğrafları, nikahı kıyan muhtarın, şahitlerin beyanları....... Hepsi neydi o zaman? Bir tiyatro mu oynamışlardı otuz yıl boyunca? Hasan, eşinin bir avukat olarak dürüstlük kurallarına uygun hareket etmediğini haykırıyordu dilekçesinde. Bu dava, boşanmanın getireceği mal paylaşımından kaçınma amacından başka neye hizmet edebilirdi ki?
Bilirkişi Raporu: Bir Varlığın Hükmü
Mahkeme, o günün sisli hatıralarını aydınlatmak için elinden geleni yaptı. Nikahı kıyan muhtar K.Y. ve şahit Y.A. dinlendi.
Muhtar K.Y. o duruşmada, "Evlenme akdindeki yazıları ben doldurdum. Hasan ve Eşi de huzurumda bunu imzaladılar...... Huzurumuzda imzalamadıkları evlenme akdini kesinlikle yapmıyoruz," diye yemin etti. Şahit Y.A. ise, "O zaman yanımızda muhtar K.Y. de vardı..... Eşi o zaman benim huzurumda imzayı attı," diyerek onu doğruladı.
Sözlü tanıklıklar, evliliğin varlığını güçlü bir şekilde haykırıyordu. Oysa, modern hukuk, bazen duygusal gerçeklerden çok, kağıt üzerindeki kesinliğe odaklanır. Mahkeme, evlenme kütüğündeki imzanın eşe ait olup olmadığının tespiti için bir grafiloji ve sahtecilik uzmanından bilirkişi raporu istedi.
Ve o soğuk rapor geldi: 23/11/2015 tarihli bilirkişi raporunda, evlenme kütüğündeki imzanın eşin elinden çıkmadığı belirtiliyordu. Hasan, itiraz etti. Otuz yıl önceki imza ile günümüzdeki imzayı karşılaştırmak adil miydi? Bu karar, evliliği sadece bir imza olarak değerlendiriyordu.
Mahkeme ise, 16/3/2016 tarihinde o sarsıcı kararı verdi: Davanın kabulü ile evliliğin yok hükmünde olduğunun tespitine! Gerekçe netti: "Evlendirme işlemleri sırasında taraflardan birinin memur önünde hazır bulunmaması....."
Hakim, tarafların birlikte yaşamalarının ve çocuklarının olmasının bile bu sonuca etki etmeyeceğini vurguladı. Aile hayatı, o anda, bir mürekkep lekesi kadar değersizleşmişti.
"Yok Hükmünde" Bir Adam ve Yüksek Mahkeme
Hasan, yılmadı. Yargıtay'a başvurdu. Daire, 16/10/2018 tarihinde, Mahkeme kararının isabetli olduğu gerekçesiyle onama kararı verdi. Evlilik, hukuken bitmişti. Otuz yıllık bir hayat, bir çırpıda "yok" sayılmıştı.
Peki ya çocuklar? Onların doğumları, evlilik birliği içinde doğmuş sayılmayacak mıydı? Bütün o anılar, bütün o fedakarlıklar, şimdi yasal bir hiçliğin içinde eriyip gidiyordu.
Hasan'ın son umudu, Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruydu. İddiası, en temel hakkına dayanıyordu: Evliliğin yok hükmünde sayılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği.
AYM, önüne gelen bu dosyada (Başvuru Numarası: 2019/33669), vicdanen kanaat getirmedikçe ispatlanmış sayılmayacak olgulara dayanan aile hukuku davalarındaki hassasiyeti (TMK m. 184) ve devletin ailenin huzur ve refahını koruma görevini (Anayasa m. 41) göz önünde bulundurdu.
Adalet Işığı: Evlilik Bir İmza Değildir
Yüksek yargıçlar - Basri BAĞCI (Başkan), Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Kenan YAŞAR, Metin KIRATLI - bu dramatik kararı inceledi.
AYM'nin kararı, bir tokat gibi indi: Evliliğin geçerli sayılması için temel unsurun, yetkili memur önünde tarafların karşılıklı ve sözlü irade beyanları olduğu kabul ediliyordu (TMK m. 142, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları). Evlenme kütüğüne imza atılması ise sadece düzenleyici nitelikte bir şekil işlemi idi. Bir diğer deyişle, nikahı oluşturan şey, sözdü, iradeydi, sevgiydi; kağıt üzerindeki bir iz değil!
AYM, Hasan'ın sunduğu delillere dikkat çekti: Düğün davetiyesi, fotoğraflar, tanık beyanları ve otuz yıl süren fiili birliktelik. Mahkemenin, tüm bu delilleri görmezden gelerek, sadece tek bir bilirkişi raporuna dayanmasını, yani evlilik kurumunu sadece bir imza olarak değerlendirmesini eleştirdi.
Dahası, AYM, iyi niyet (TMK m. 3) ve dürüstlük kuralına (TMK m. 2) değinerek, uzun yıllardır süren bir evliliğin sadece şekil kurallarına uyulmadığı gerekçesiyle yok sayılmasının, iyi niyetli eşin kazanılmış kişisel durumunu koruma (TMK m. 158) hakkını ortadan kaldırdığını ve hakkın açıkça kötüye kullanılmasına hizmet ettiğini vurguladı.
Son Söz: Yuva Kurtarıldı
27/2/2025 tarihinde yani bugün verilen nihai karar, Hasan'ın hayatına yeniden anlam kattı.
AYM, Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE karar verdi.
Kararın sonuçları ortadan kaldırılarak, ihlalin sonuçlarının giderilmesi için dosya, yeniden yargılama yapılmak üzere Akyazı Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildi.
Sevgili okur, bu hikaye, sadece Hasan'ın hukuki mücadelesini anlatmıyor. Bize şunu fısıldıyor: Hukuk, kuralların soğuk mantığından ibaret değildir; aynı zamanda hayatın, ailenin, iyi niyetin ve dürüstlüğün sıcak vicdanıdır. Bazen bir ömrü yok sayan bir kararın karşısında durmak, adaletin en temel görevidir.
Hasan'ın otuz yıllık hayatı, artık resmi olarak yok hükmünde değil.
İşte bu yüzden, bu acı hikayenin sonunda, adalet ışığının yandığı o an için, "İyi ki okudum," demelisiniz. Çünkü bu, sadece bir imza tartışması değil, insan olmanın, aile kurmanın ve yuva sıcaklığını korumanın hikayesiydi.
Yorumlar
Kalan Karakter: