25 Haziran 2025’te TBMM Genel Kurulu’nda yeniden görüşülmeye başlanan teklifin, iki buçuk ay önce kamuoyundaki yoğun tepkiler nedeniyle geri çekildiği hatırlatıldı. Kampanya grubu, bu sürede hiçbir müzakere yapılmadığını, toplumun yanıltıldığını ve teklifte halkın taleplerinin yer almadığını belirtti. Açıklamada teklifin, toplumu ve doğayı gözetmekten uzak, sermayenin ihtiyaçlarına göre hazırlanmış bir "yeşil aklama" belgesi olduğunun altı çizildi.
Halkın İklim Kanunu Kampanya Grubu tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
"Türkiye’de bir süredir doğaya, yaşam alanlarımıza ve ortak geleceğimize karşı sistematik bir saldırı yürütülüyor. Ardı ardına çıkarılan düzenlemeler ile bütün bir yaşam ağı hedef alınıyor. İklim Kanunu teklifi sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen bir “yeşil aklama” belgesi olmaktan öteye gitmezken, ülkemizin gıda güvencesini sağlayan zeytinlikler ve meralar, su varlıkları, ormanlar bir kez daha torba yasaların hedefi hâline geliyor. Yönetmelik düzeyinde yapılan değişiklikler ile şirketlere yönelik çevresel istisnalar artırılıp projelerin denetlenebilirliği ortadan kaldırılırken, kıyı ekosistemleri yıkımına yol açacak şekilde özel şirketlere tahsis edilip halka kapatılıyor. Bu düzenlemeler sadece ekolojik değil, aynı zamanda politik ve toplumsal krizlere neden oluyor. Doğayı tüm bileşenleri ile metalaştıran her yeni değişiklik ile toplum olarak evrensel insan haklarından yararlanma sınırlarımız biraz daha daralırken, sermayeye tanınan imtiyazlar ise genişliyor. Oysa Anayasa açıktır: “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir”. Kıyılar, ormanlar, tarım alanları, zeytinlikler yalnızca doğa parçaları değil; bin yıllardır halkların yaşamla kurduğu bağın anavatanıdır. Anavatanımızdan sesleniyoruz: Kapalı kapılar ardında kurguladığınız, halkın iradesini hiçe sayarak hazırladığınız ve “yasa” adını verdiğiniz bu “kâğıtların” meşruiyetini kabul etmiyoruz. AKP hükümeti yurttaşlık hakkını sadece sermayenin çıkarlarına tanımlıyor ve toplumsal eşitsizliği her gün daha da derinleştiriyor. Fosil yakıtlara dayalı, altyapısız, plansız ve sorumsuz “büyüme” ısrarı kadınları, çocukları, işçileri, yoksulları, göçmenleri yok sayıyor ; hayvanların ve tüm canlıların yaşamını tehdit ediyor. İklim krizi, bu topraklarda yaşayan herkesi ve her canlıyı potansiyel birer afetzedeye dönüştürüyor. Oysa iklim adaleti, bugünün ve yarının tüm yurttaşları ve canlı türleri arasında dengeli bir hak dağılımı öneriyor. Hakkı, hukuku, adaleti askıya alan AKP ise halk iradesini kuşatıyor ve bize bu hayati ablukayı dağıtmaktan başka bir yöntem önermiyor. Bu ülkenin yurttaşlarına, toprağına ve üzerindeki tüm canlılara karşı bir savaş açtığınızı görüyoruz. Savaş tamtamlarınızın sesini duyuyoruz. Ve bizler Türkiye’de iklim adaletini savunmak, toprağımızı korumak, yaşamı kutsamak, askıya alınan ya da gasbedilen tüm haklarımızı geri almak için mücadelemizi yükselteceğimizi ilan ediyoruz. Bir kez daha yurttaşlık hukukunun gerekliliklerini anımsatarak: Bu ülkenin taşı, toprağı, ormanı, suyu, zeytini, hayvanı ve insanıyla bir yurdun tüm bileşenleri olarak topyekûn bir direniş başlatıyoruz. Bir kez daha uyarıyoruz: -Türkiye’deki tüm yasa yapım süreçlerinin halkın katılımıyla yürütülmesini istiyoruz. -Toplum için iklim adaletini sağlayan ve tüm bileşenleriyle doğal ve kültürel varlıkların, yaşam alanlarının korunmasını merkeze alan bir İklim Kanunu istiyoruz. -ÇED sürecinde tam şeffaflık, bağlayıcılık, katılımcılık ve denetim ile istisnaların kaldırılmasını istiyoruz. -Kıyılar, su varlıkları, ormanlar, meralar ve zeytinlikler için mutlak koruma istiyoruz. Herkesi Türkiye’deki tüm hukuksuzluklara karşı ses çıkarmaya, bir arada durmaya ve topraklarımız için mücadele etmeye çağırıyoruz. Muhalefet partilerine bu talan, yağma ve ölüm yasalarının TBMM’den geçmemesi için daha etkin direniş göstermek durumunda olduklarını hatırlatıyoruz. Yaşamı savunmanın zaruriyetiyle AKP iktidarına sesleniyor ve diyoruz ki: “Dayattığın ölüm ve işgal politikalarına karşı BİZ yaşayacağız, BİZ yaşatacağız, sen çıldır!"HABER MERKEZİ