600 kişilik bir yemek sırası. Yaşça büyük olanların kendilerine önlerde daha rahat bir yer bulabildiği, ‘’Falancaya bir şey verecektim’’ bahaneleriyle kaynak yapmaya çalışan 13-18 yaş aralığında delikanlılar… Öğle ve akşam yemeğinde farklı menülerin olması büyük bir sevinç kaynağı… Aynı sevinci aşçı başı belki yüreğinin derinliklerinde yaşamıyordu ama yorgunluğunu da kimseye belli etmiyordu. Parası bol olanlar hiç bu topa girmeden kantinci Levent Abi’nin yolunu tutuyor, orada daha seyrek olan sıraya ilişiveriyorlardı.
Kantin demişken es geçmeyelim. Şimdilerin meşhur kahveci bilmem kim efendileri, en gözde kafeleri sokulamaz bile yanına. Sabahları kahvaltı hizmetinin en alası, öğlenleri kendisi için rekabet etmenin çok da zor olmadığı kapuskanın baş düşmanı, akşamları 52 ekran tüplü televizyon ile yeri geldiğinde en konforlu sinema salonu, eğer maç varsa şehrin en büyük stadyumu… Kantin dediğin Levent Abi’nin ki gibi olanıdır zaten. Öyle değil mi kıymetli okur?
Evetevet bu hafta da yatılı okul pansiyonundayız, hoş geldiniz. Yatılı okulda okuyanlar bir nevi devletin çocukları olurlardı. Devletin yatağında uyuyan, yemeğini yiyen, suyunu içen hatta bunların haricinde aylık 10-15 lira da harçlık verdiği çocukları. Hiçbir evladını diğerinden ayırmazdı devlet. Nereden geldiklerine, nereye gittiklerine, kim olduklarına bakmadan hepsine eşit davranırdı.
Devlet parasız yatılı öğrencileri ise hayata 1-0 önde başlarlardı bence. Hayatta karşılaşabilecekleri zorlukların bir benzerlerini önceden görmüş, tecrübe etmiş olurlardı. Bu iş üniversitede ayrı eve çıkmaya bile benzemezdi üstelik. Bütçe idaresini, hangi çamaşırın nasıl yıkanması gerektiğini, sökük dikmeyi, civarda nerede tatlı su çeşmesi olduğunu, Leventte kaç tost yerse köyden gelecek paranın yeteceğini öğrenirdi bu delikanlılar.
Oldukça zararlı olduğunu düşündüğüm bazı sosyal medya uygulamalarının içinde kaybolan yeni nesil ne kadar da uzak anlattıklarıma değil mi? Ne kadar da kusursuz, mükemmel, başarılı bir hayat hikayesi yazıyorlar orada kendilerine… Geçen hafta anlatmaya çalıştığım tüketim çılgınlığı ile her şeye oldukça kolay ve birileri sayesinde ulaşmaya alışmış gençler ne yazık ki hayata bu kez 1-0 geride başlıyor.
Fanuslar içinde büyüyen bazı gençlere, her şeyi çocukların önüne hazır olarak sunan bazı ebeveynlere bu hafta ki sözlerim. Ne dersiniz? Çocuklara, gençlere biraz şans vermek gerekmez mi? Kendi başlarına kazanmanın hazzını çıkarmasınlar mı? Kimi zaman da kaybedip bundan ders çıkarmasınlar mı?
Bir de eğer nasip olur da yaşlanırsam, etrafımdakilere sürekli parmak sallayıp ‘’Bizim zamanımızda varya …’’ ile başlayan cümleler kuran aksi bir ihtiyar olacak gibi hissediyorum kendi mi ya hadi bakalım hayırlısı.
Bu haftayı da Bahadır Cüneyt Yalçın ile noktalayalım kıymetli okur.
“Pirincin içindeki taş gibi hissediyorum” dedi Aleksi Pavloviç,
“Beni arıyorlar ama dışlamak için”
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 23 Aralık 2021 - 09:23
Limandan ayrılıyoruz
600 kişilik bir yemek sırası
YAZARLAR
23 Aralık 2021 - 09:23
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir