“Böyle giderse ileride deniz balığı, altınla yarışır”
Henüz yavru ve 18 santimetreyken çinekop olan, Marmara Denizi’nin yağlı ve lezzetli balıklarından lüfer; ancak 28 santimetreye ulaşınca lüfer olarak kaşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz haftalarda tezgâhlarda yaşanan çinekop balığı yoğunluğuna rağmen, sezonun yıldızı lüfer ise maalesef bulunamıyor. Pek çok balıkçı, günlerdir etkili olan lodosun balık çeşitliliğine etki ettiğini dile getirirken, Uysallar Balıkçılık Yöneticisi Gürkan Uysal, ufakken avlanan balıkların üreyemediğine dikkat çekti. Uysal, “Böyle giderse ileride deniz balığı, altınla yarışır” diyerek, av yasağının 1 Mart gibi daha erken bir tarihine çekilmesini önerdi. 18 santimetre altındaki yavru çinekopların avlanması, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yasaklanmıştı.
1 Eylül’de av yasağının kalkmasıyla beraber, 3 tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’de balık tezgâhlarında palamut bolluğu yaşanmıştı. 3 ay boyunca varlığını sürdüren yoğunluk sayesinde 3 adet etine bol palamutlar, 100 TL’den alıcı bulmuş ve deniz ürünlerine hasret kalan Çanakkaleliler balığa doydu. Yeni yıla girdiğimiz ilk günlerde ise tezgâhlarda bol bol hamsi ve çinekop görülürken, tam da mevsimi olan ‘denizlerin prensi’ lüfer, azlığı ve pahalılığı ile gündeme oturdu. 400 TL’den satış gören lüferin az olmasının sebebinin, çoğunlukla Ege ve Marmara Denizi’nde görülen fırtınanın etkili olduğu düşünülürken; Uysallar Balıkçılık Yöneticisi Gürkan Uysal, balıkların ufakken avlanmasının denizlerdeki yaşam döngüsünü bozduğuna, balıkların üreyemediğine ve çeşitliliği azalttığına dikkat çekti. Aşırı avcılık nedeniyle de her geçen gün denizlerdeki stokların azaldığını aktaran Uysal, “Böyle giderse ileride deniz balığı, altınla yarışır” dedi. Öte yandan balık hali esnafları, bu haftanın ortalarına doğru lüfer balığında artış yaşanabileceğine işaret etti.
Türkiye’nin balıkçılık konusunda çok iyi olduğunu aktararak sözlerine başlayan Gürkan Uysal, ”3 tarafımız denizlerle çevrili ve iç sularımızda da ciddi bir yetiştiricilik var. Bunları fırsata çevirmemiz lazım. Ciddi önlemler almalıyız. Şu an balıkçılığımızda bir başıboşluk var. Tekne çıkıyor ve dilediği kadar balık tutuyor, hiçbir sınırı yok. Tuttuğu balığı da isterse gidip öbür tarafa döküyor, bunu da kimse sorgulamıyor. Nisan ayında başlayan av yasağını Mart ayına almamız lazım. Çünkü balıklar Mart ayında havyarlanmaya başlıyor” şeklinde konuştu.
Lüfer yok
Bu sene lüferin olmadığını aktaran Uysal, ”Olmadığı için de 400 TL’ye çıktı. Lüferler ufak geliyor henüz irileşmedi ve az geliyor. Açıkçası biz de anlam veremiyoruz aslında şu an tam mevsimi lüferin, olması gerekiyor. Lodosların etkisi olabilir. Çinekop da ilk zamanlar iyiydi, fena değildi ama son dönemlerde o da azaldı, onun da fiyatları biraz yükseldi. Ama mevsimsel de aynı zamanda. Şu an akım zamanı diye geçiyor. Belli bir süre sonra balıklar belirli yerlerde yatak buluyor. Yatak bulduğu zaman da avcılık azalıyor. Özellikle bu tür balıklarda tüketim azaldı ama hamsi, çipura ve levrek gibi balıklar yine normal fiyatlarda” dedi. Saklanamayan balık avlanıyor, avlanılınca da üreyemiyor
Türkiye’de balıkçılığın gerçekten çok ileri noktalara geldiğini ancak aşırı avcılık nedeniyle de her geçen gün stokların azaldığının altını çizen Uysal, “Yasaklar ile engellemeye çalışıyorlar, balığın üremesini sağlıyorlar ama yetersiz kalıyor. Buna, köklü çözüm getirmek için, ya her tekneye av kotaları gelmesi gerekiyor ya da bölgesel yasaklar uygulamak gerekiyor. Çünkü yasaklar bölgesel olmadığı takdirde bu sefer balık kendisini saklayamıyor. Çünkü tekneler bir şekilde avlıyor o balıkları. Balık saklanamayınca bu sefer üremesi de mümkün olmuyor. Özellikle havyarlı dönemlerde balığı tutturmamak lazım. Balıklar Mart ayında havyarlanmaya başlıyor ancak biz Nisan 15’te koyuyoruz av yasağını. Ama bana göre, bu tarihi biraz daha öne, 1 Mart’a çekmek lazım. Hatta birkaç sene şu denenebilir, boğazlar ve Marmara’yı 1-2 sezon yılbaşından sonra yasak edip, bir gözlemlemek lazım. Balığın seyrini, üremesini gözlemlemek lazım. Bizim 3 tarafımız denizlerle çevrili. Çok güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Dünyada bizimki kadar kaliteli balık hiçbir yerde yok. Özellikle Karadeniz’in balığı çok kaliteli. Türkiye’yi bırakın, dünyayı beslememiz lazım balıklarla… Ama bazı stratejik tedbirler almamız lazım, almadığımız takdirde her geçen gün bunları konuşuyor oluruz. ‘Neden bu balıklar bu paralarda, neden bu balık olmuyor…’ Her sene bu durum daha da kötüye gidiyor. Çok ufak balık avlanıyor. Gırgır tekneleri, balık avlamaya çıktıkları zaman belirli bir maliyetleri var, onu karşılamak için balık bulamadığı zaman mecbur ufak balıkları avlıyor” ifadelerini kullandı. “Balıkçılık Bakanlığı’nın kurulması lazım”
Balıkçılığın Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan ayrılması gerektiğini ifade eden Uysal, “Onun içinde kayboluyoruz, sesimizi kimse duymuyor. Bence Balıkçılık Bakanlığı kurulması lazım. Bu işin başına, bu işi iyi bilenlerin gelmesi lazım. Çünkü biz hem avcılık hem de yetiştiricilik konusunda Türkiye’de çok iyiyiz. Çok şanslı bir coğrafyada yaşıyoruz ama biraz daha dikkatli olmamız, radikal tedbirler almamız gerekiyor. Baştan köklü çözümler alırsak, bu konuları konuşmayız. Türkiye’de sektör o kadar büyüdü ki artık kendi iç denizlerimize yetmez olduk ve yaklaşık 6 yıldır bizim teknelerimiz, dışarıya gidiyor. Moritanya’ya ciddi tekne gönderdik. Sektörün büyümesi çok güzel ama kontrollü avcılık yapmak lazım. Derler ya, kontrolsüz güç, güç değildir diye, çok doğru bir laf. Kontrollü yaparsak, bırakın Türkiye’yi ihracat konusunda da çok iyi noktalara geliriz. Bakın, bir avuç Norveç tüm dünyaya somon ihraç ediyor. Norveç’te belirli bir tonajın üzerinde üretmiyor, onun üzerine çıktıklarında doğaya zarar verdiği için sınırlama getirmişler. Talep de olsa üretmiyorlar. Öyle olunca da değeri artıyor. Çok balık olunca da donduruyorlar. Bizde de öyle bir şey yapılabilir. Dönem dönem çok hamsi, çok sardalye çıkıyor. Biz taze yiyoruz. Bir kısmı sanayiye, bir kısmı çiftliklere yem olmaya gidiyor. Eğer teknelere kota gelirse, onlar da avladıkları balıkları değerli satmaya çalışırlar. Şu an bir sınırlama yok, dilediğiniz kadar balık avlayabiliyorsunuz. Böyle giderse ileride deniz balığı, altınla yarışır” dedi. “Eskiden balık bitmez derlerdi”
90’lı yıllardan bu yana balıkçılık ile uğraştığını ifade eden Uysal, o yıllarda Marmara Denizi’nden çok güzel istavrit çıktığını söyleyerek, “Ve o yıllarda balıkçılar, istavrit için, Marmara Denizi’nde bitmez derlerdi. O kadar boldu. Bizim bölgemizde sardalye balığı çok boldu, bitmez derlerdi ve hep de iriydi. Bu bölgede tutulan sardalyeler, Gelibolu’da tuza basılırdı ve dünyaya ihraç edilirdi. Burada köklü ve dünyanın tanıdığı firmalar vardı ama avcılık her geçen gün arttı, balık stokları tükenmeye başladı. Gelibolu’daki fabrikalarda yavaş yavaş kapanmaya başladı. Şimdi sadece 2 tane firma kaldı” şeklinde konuştu. Sonbahar aylarında avlanmaya dikkat etmek gerekiyor
Balıkların bölgemizdeki yolculuklarından bahseden Uysal, “Ege Denizi, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Karadeniz’e çıkıyor hayvan. Karadeniz’de yumurtluyor ve Eylül ayında tekrar geri dönüyor. Geri dönüş ayları olan Eylül-Ekim-Kasım-Aralık ayı ise esas bizim avlanma ayımız oluyor. O aylarda balıkçılık çok yoğun oluyor, fiyatlar daha uygun oluyor. Ondan sonra balık azalıyor, incelik ve fiyatlar artıyor. İşte o aylarda balıkçılığı biraz daha dikkatli, kontrollü yapmak lazım” diyerek balık konusunun önem arz ettiğine dikkat çekti. Yavru balık avcılığı yasak
2010 yılında Greenpeace tarafından yürütülen ‘Seninki kaç santim?’ kampanyası ile yavru balık avının ve satışının durdurulması için kamuoyu yaratıldı. 2011’e gelindiğinde ise; Karadeniz ve Marmara'da Lüfer türlerinin sayısının azalması ve miktarın düşmesi nedeniyle oluşan kamuoyu baskısıyla Tarım Bakanlığı tarafından Defneyaprağı, Çinekop, Sarıkanat avcılığı ve satışı yasaklandı. Greepeace yürüttüğü kampanyanın internet sitesinde, gidişatın bu şekilde devam etmesi halinde dünyadaki balık stoklarının 2050’de tükeneceği, şu anda büyük balıkların yüzde 90’ının hâlihazırda yakalanmış vaziyette olduğu ve balıkların bittiği gün deniz hayatının da biteceğini ifade etmişti. İlerleyen dönemde ise; 18 santimetreden küçük olmamak kaydıyla avlanılması yeniden serbest bırakıldı.
Bu sene lüferin olmadığını aktaran Uysal, ”Olmadığı için de 400 TL’ye çıktı. Lüferler ufak geliyor henüz irileşmedi ve az geliyor. Açıkçası biz de anlam veremiyoruz aslında şu an tam mevsimi lüferin, olması gerekiyor. Lodosların etkisi olabilir. Çinekop da ilk zamanlar iyiydi, fena değildi ama son dönemlerde o da azaldı, onun da fiyatları biraz yükseldi. Ama mevsimsel de aynı zamanda. Şu an akım zamanı diye geçiyor. Belli bir süre sonra balıklar belirli yerlerde yatak buluyor. Yatak bulduğu zaman da avcılık azalıyor. Özellikle bu tür balıklarda tüketim azaldı ama hamsi, çipura ve levrek gibi balıklar yine normal fiyatlarda” dedi. Saklanamayan balık avlanıyor, avlanılınca da üreyemiyor
Türkiye’de balıkçılığın gerçekten çok ileri noktalara geldiğini ancak aşırı avcılık nedeniyle de her geçen gün stokların azaldığının altını çizen Uysal, “Yasaklar ile engellemeye çalışıyorlar, balığın üremesini sağlıyorlar ama yetersiz kalıyor. Buna, köklü çözüm getirmek için, ya her tekneye av kotaları gelmesi gerekiyor ya da bölgesel yasaklar uygulamak gerekiyor. Çünkü yasaklar bölgesel olmadığı takdirde bu sefer balık kendisini saklayamıyor. Çünkü tekneler bir şekilde avlıyor o balıkları. Balık saklanamayınca bu sefer üremesi de mümkün olmuyor. Özellikle havyarlı dönemlerde balığı tutturmamak lazım. Balıklar Mart ayında havyarlanmaya başlıyor ancak biz Nisan 15’te koyuyoruz av yasağını. Ama bana göre, bu tarihi biraz daha öne, 1 Mart’a çekmek lazım. Hatta birkaç sene şu denenebilir, boğazlar ve Marmara’yı 1-2 sezon yılbaşından sonra yasak edip, bir gözlemlemek lazım. Balığın seyrini, üremesini gözlemlemek lazım. Bizim 3 tarafımız denizlerle çevrili. Çok güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Dünyada bizimki kadar kaliteli balık hiçbir yerde yok. Özellikle Karadeniz’in balığı çok kaliteli. Türkiye’yi bırakın, dünyayı beslememiz lazım balıklarla… Ama bazı stratejik tedbirler almamız lazım, almadığımız takdirde her geçen gün bunları konuşuyor oluruz. ‘Neden bu balıklar bu paralarda, neden bu balık olmuyor…’ Her sene bu durum daha da kötüye gidiyor. Çok ufak balık avlanıyor. Gırgır tekneleri, balık avlamaya çıktıkları zaman belirli bir maliyetleri var, onu karşılamak için balık bulamadığı zaman mecbur ufak balıkları avlıyor” ifadelerini kullandı. “Balıkçılık Bakanlığı’nın kurulması lazım”
Balıkçılığın Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan ayrılması gerektiğini ifade eden Uysal, “Onun içinde kayboluyoruz, sesimizi kimse duymuyor. Bence Balıkçılık Bakanlığı kurulması lazım. Bu işin başına, bu işi iyi bilenlerin gelmesi lazım. Çünkü biz hem avcılık hem de yetiştiricilik konusunda Türkiye’de çok iyiyiz. Çok şanslı bir coğrafyada yaşıyoruz ama biraz daha dikkatli olmamız, radikal tedbirler almamız gerekiyor. Baştan köklü çözümler alırsak, bu konuları konuşmayız. Türkiye’de sektör o kadar büyüdü ki artık kendi iç denizlerimize yetmez olduk ve yaklaşık 6 yıldır bizim teknelerimiz, dışarıya gidiyor. Moritanya’ya ciddi tekne gönderdik. Sektörün büyümesi çok güzel ama kontrollü avcılık yapmak lazım. Derler ya, kontrolsüz güç, güç değildir diye, çok doğru bir laf. Kontrollü yaparsak, bırakın Türkiye’yi ihracat konusunda da çok iyi noktalara geliriz. Bakın, bir avuç Norveç tüm dünyaya somon ihraç ediyor. Norveç’te belirli bir tonajın üzerinde üretmiyor, onun üzerine çıktıklarında doğaya zarar verdiği için sınırlama getirmişler. Talep de olsa üretmiyorlar. Öyle olunca da değeri artıyor. Çok balık olunca da donduruyorlar. Bizde de öyle bir şey yapılabilir. Dönem dönem çok hamsi, çok sardalye çıkıyor. Biz taze yiyoruz. Bir kısmı sanayiye, bir kısmı çiftliklere yem olmaya gidiyor. Eğer teknelere kota gelirse, onlar da avladıkları balıkları değerli satmaya çalışırlar. Şu an bir sınırlama yok, dilediğiniz kadar balık avlayabiliyorsunuz. Böyle giderse ileride deniz balığı, altınla yarışır” dedi. “Eskiden balık bitmez derlerdi”
90’lı yıllardan bu yana balıkçılık ile uğraştığını ifade eden Uysal, o yıllarda Marmara Denizi’nden çok güzel istavrit çıktığını söyleyerek, “Ve o yıllarda balıkçılar, istavrit için, Marmara Denizi’nde bitmez derlerdi. O kadar boldu. Bizim bölgemizde sardalye balığı çok boldu, bitmez derlerdi ve hep de iriydi. Bu bölgede tutulan sardalyeler, Gelibolu’da tuza basılırdı ve dünyaya ihraç edilirdi. Burada köklü ve dünyanın tanıdığı firmalar vardı ama avcılık her geçen gün arttı, balık stokları tükenmeye başladı. Gelibolu’daki fabrikalarda yavaş yavaş kapanmaya başladı. Şimdi sadece 2 tane firma kaldı” şeklinde konuştu. Sonbahar aylarında avlanmaya dikkat etmek gerekiyor
Balıkların bölgemizdeki yolculuklarından bahseden Uysal, “Ege Denizi, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Karadeniz’e çıkıyor hayvan. Karadeniz’de yumurtluyor ve Eylül ayında tekrar geri dönüyor. Geri dönüş ayları olan Eylül-Ekim-Kasım-Aralık ayı ise esas bizim avlanma ayımız oluyor. O aylarda balıkçılık çok yoğun oluyor, fiyatlar daha uygun oluyor. Ondan sonra balık azalıyor, incelik ve fiyatlar artıyor. İşte o aylarda balıkçılığı biraz daha dikkatli, kontrollü yapmak lazım” diyerek balık konusunun önem arz ettiğine dikkat çekti. Yavru balık avcılığı yasak
2010 yılında Greenpeace tarafından yürütülen ‘Seninki kaç santim?’ kampanyası ile yavru balık avının ve satışının durdurulması için kamuoyu yaratıldı. 2011’e gelindiğinde ise; Karadeniz ve Marmara'da Lüfer türlerinin sayısının azalması ve miktarın düşmesi nedeniyle oluşan kamuoyu baskısıyla Tarım Bakanlığı tarafından Defneyaprağı, Çinekop, Sarıkanat avcılığı ve satışı yasaklandı. Greepeace yürüttüğü kampanyanın internet sitesinde, gidişatın bu şekilde devam etmesi halinde dünyadaki balık stoklarının 2050’de tükeneceği, şu anda büyük balıkların yüzde 90’ının hâlihazırda yakalanmış vaziyette olduğu ve balıkların bittiği gün deniz hayatının da biteceğini ifade etmişti. İlerleyen dönemde ise; 18 santimetreden küçük olmamak kaydıyla avlanılması yeniden serbest bırakıldı.