Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından Kaz Dağları ile ilgili paylaşımda bulundu. Üç bölümden oluşan yazıda Fazıl Say , “Yapma artık insanoğlu! Yapma, yapma!” ifadelerini kullandı.
Piyanist Fazıl Say geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından Kaz Dağları ile ilgili üç bölümden oluşan bir yazı paylaştı. Kaz Dağlarında metalik maden arama işlemine tepki göstermek amacıyla 18 Ağustos Pazar günü Kirazlı Balaban bölgesinde konser veren Say, o güne dair gözlemlerini yeniden aktardı. Say açıklamasında, “Yaralı bir kuş şakıyordu, elli bin insan çıt çıkarmadan dinliyordu. Ve o ağaç ve kuş bize aslında tek gerçeği anlatıyordu; “İnsanoğlu; bu doğaya zarar vermeyi sürdürürsen, bu gezegen bitecek, bu “yaşamak” sona erecek, yapma artık insanoğlu! “Yapma!” “yapma!” dedi. Fazıl Say’ın açıklamasının tamamı şu şekilde, “Gezi olayları” ile başladığım kitabımın bu bölümünde ( bir önceki yazımdı ) “kaz dağları” bölümleri ile devam etmek istiyorum. Felsefesi olarak da ince eleyip sık dokuyarak.
Şimdi olayların gelişim sıralaması şöyle;
1- 2019 Temmuz ayından itibaren, Kaz dağları bölgesinde yaşanan doğa katliamı fotoğrafları hepimizi şok etmişti, 200.000-300.000 ağaçlık ormanların yok edildiği birçok dağın resmen kazındığı görüntülerdir. ( Kaz Dağları doğa katliamı, altın madenleri vesaire aslında çok uzun yıllardır gündemde olan, kararları çok uzun zaman önce alınmış mevzulardır)
Fotoğraflar ortaya çıkınca sosyal medyada da büyük tepki doğmuştu.
2- Mesele “Kanada altın arama firması” filan değildir, çünkü meselenin özü “altın çıkarmayı protesto etmek” değildir. ( Türkiye’nin kendi altın madeni varsa tabii ki faydalanır bundan, hepimiz aynı fikirdeyiz, ama bu nerede? Nasıl? sorusu)
Buradaki duruştaki “Mesele” ; yaşamaktan ve YAŞATMAKTAN yana olmaktır. Ağaçlar, kuşlar, kaplumbağalar, sincaplar, yani yaşamak, yok edilmeden, siyasi ve toplumsal olarak uzlaşmadan varılan bir“katliam”, mesele budur.
BURADA FİRMANIN KANADALI OLUP OLMADIĞI KİMSENİN KONUSU DEĞİLDİR
Burada “yaşatmak” derken ortaya çıkan ve az tartışılan bir çelişki de vardır; doğa katliamı protesto eden insanoğlunun kendisi otobur ve etoburdur. Yemeğini bitki, hayvan, deniz mahsulü ile sağlayan, insanoğlunun,35 milyon yıllık hikayesine dönülürse, kim avcı-toplayıcıydı, kim tarımcıydı, kim doğaya üstünlük sağlayan olduğu için “insanoğlu” oldu; ya da yaşamamın şu evrende ( bildiğimiz üzere, henüz) biricik olduğu şu evrende, şu gezegen, şu dünya gezegeni ve yaşamayı içeren doğasının kuralları düşünülürse çelişki vardır, yok diyemeyiz.
Sert bir örnekle başlayacağım için çok özür dilerim, yıllar oldu; çok uzak bir ülkede, öğlen yemeğindeydik, benim için çok önemli insanlar, camianın önde gelenleri, bir gril restoranı, ızgara, ıstakoz söylendi, et söylendi, ıstakozu canlı canlı, getirdiler önümüze. Herhalde +500 derece ısıdaki ızgara masasında hayvanın bir kaç saniyeliğine oradan oraya delirmiş gibi kaçışını seyrettim, sonra? Öldü.. Pişti.. Ayıklandı, sosu ve baharatı eklendi, önümüze konuldu... Ben yemedim. Derin bir hayal kırıklığı ve matem yaşıyordum içten içe. “Önemli camia masası”nda çok uzun da kalmadım… Moralim bozuktu...
Ülkenin adı mühim değil…( haksız bir tabu yaratmak istemiyorum bu vesileyle)
Mesele “biz” yani; insanoğlu..
Soracaksınız; daha önce ve daha sonra ıstakoz yedin mi diye? Evet.. İkisi de evet. Öncesi de.. -ve maalesef- Sonrasında da… hatta lezzetini, sosunu, kalitesini değerlendirerek filan… Ben mi doğacıyım? Çelişki? Bence var... Biz insanoğulları et, sebze, deniz mahsülü yerken tam ne düşünüyoruz acaba? ( zaten başka ne yiyoruz ki kara toprak mı yiyoruz?) hissimiz ne yerken? Düşünülen ne? İnfaz anını mı? Tadı mı? Her seferinde doğa korumacısı mıyız? Günde 3 öğün korumacı mıyız? Ölüyü yerken, öldürülmüşü seyretmeyi sevemiyoruz, uygar mıyız? Bu bizi uygar mı yapıyor?
Kaz dağları konusu tam da bunun ortası bir durumdadır en yukarıdan bakılırsa konu o yüzden buraya çekildi tarafımdan... Neyiz biz?
“HİÇBİR KONSERİMİ SEBEPSİZ VERMEDİM… KAZ DAĞI’NI DA…”
Ve emin olun bir yere varacağım itirazımda... Hiç bir konserimi “sebepsiz” vermedim… Kaz dağını da... 18 Ağustos Pazar sabahı saat 11.00’de, bir orman konseri vermeye karar vermiştim, aslında orman için, sadece ağaçlar hayvanlar müzik dinlesin fikrinden yola çıkarak, Çanakkale belediyesinden izin aldık, Kazdağları’ndaki doğa savunmacısı, nöbettekiler de dinleyebilsin, onlarla dayanışmamız hissedilsin diye düşündük, hatta basın da olsun, hatta dış basın da olsun, bir kaç yüz kişilik sandalye de getiririz dedik; duyuralım dedik, sonuçta “isteyen gelir dinler kardeşim” dedik “ağaçlar dinleyecek insanlara yasak diyecek halimiz yok ya” dedik ve konseri anons ettik. Dağın başına; kuyruklu piyano, ses sistemi, binlerce kişiye hizmet verebilecek, araçlar, ambülans, itfaiye, belediye bunları sağladı. Ben de gittim; o sabah oraya Türkiye ve dünyanın her yerinden “görünen” 25.000 ve en az bir o kadar da görünmeyen dağlara ormanlara yayılmış, uzun park yeri trafiğinde (2 km-3-5-7- 10km uzağa park etmek zorunda olmuş yüzlerce-binlerce, araba, otobüs, araç) dolayısıyla konsere yetişemeyenler. Konser 75 dakika sürdü. .
YARALI BİR KUŞ ŞAKIYORDU
Eric Satie’nin Gnossien eseri tınlarken, üzerimdeki ağaçtan bir bülbülün şakımaları dakikalarca eşlik etti büyük sessizlikte, 50.000 kişilik, derin ve izahı olmayan çıt çıkmayan o sessizlikte. Yaralı bir kuş şakıyordu, elli bin insan çıt çıkarmadan dinliyordu. Ve o ağaç ve kuş bize aslında tek gerçeği anlatıyordu; “İnsanoğlu; bu doğaya zarar vermeyi sürdürürsen, bu gezegen bitecek, bu “yaşamak” sona erecek, yapma artık insanoğlu! “Yapma!” “yapma!” 50.000 kişi, orman, ağaçlar ve hayvanlar, bir saatliğine bazı şeylere beraber sahip çıktık. Altın madeni ne oldu? Parası nereye gidiyor? Kesilen 300.000 ağaç ne olacak? Bu hükümet ne diyecek? Para aşağı para yukarı? Altın kimin? Yaralı kuş kimin? Hepsi bir yana; biz insanlar, bir şeyi kökünden öğrenmek zorundayız dedik o gün. Yaşamak ve yaşatmaktan yana olmayı öğrenmeliyiz; bunu olmadığı, olmasının da sistem olarak mümkün olmadığı sistemimizde, değişiklikler ile öğrenmek zorundayız kardeşim. Televizyona adamın biri çıkmış, bir şeyin genel müdürü filan, “Ne olacak kaz dağlarını yeşile boyarız olur biter” filan diyor. Asıl o adamı bir yeşile boyamalıyız işte!”
ÇEVRE
Yayınlanma: 21 Aralık 2019 - 17:40
''Yapma artık insanoğlu! Yapma yapma''
Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından Kaz Dağları ile ilgili paylaşımda bulundu
ÇEVRE
21 Aralık 2019 - 17:40
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir