Bu hafta sizlerle Emekliler Türkiye Meclisi Aktivistlerinden Sayın Avukat Ali Ersin Gür'ün bir yazısını paylaşıyorum...Kendisine teşekkür ediyorum.
Nasıl yaşıyorsan öyle düşünür ve nasıl düşünüyorsan da öyle yaşarsın. Eğer ki bu tez doğru ise, maddi yaşam koşulları, bizim zihin dünyamız üzerinde belirleyici etkiye sahip demektir. Aynı şekilde düşünce biçimimiz de döner maddi yaşam koşullarımızı etkileyip düzenler. Burada karşılıklı bir etkileşim ve biçimlendirme söz konusudur. Geçmiş haftalardaki bir yazımda, Doğrudan demokrasinin tarihsel temellerini anlatmaya çalışmıştım. Bugün ise sizlere Doğrudan Demokrasinin ekonomik temelleri hakkında bir perspektif sunmaya çalışacağım.
Temsili demokrasi nasıl ki kapitalist sistemin ürünü ve onun yönetim biçimi ise Doğrudan Demokrasi de ortak mülkiyet ve imece usulü üretim ve tüketimin yönetsel biçimidir. Kapitalist sistem, güttüğü daha fazla kâr ve daha fazla sömürü hırsı ile ne kadar doğayı tahrip ediyor, insanı sömürüyor ve gereksiz tüketimi teşvik ediyor ise; ihtiyaca göre ve imece usulü üretimi temel alan Doğrudan Demokrasinin ekonomik modelinde da doğaya dost, insana ve dışımızdaki tüm canlılara doğal yaşam imkanı tanıyan bir ekonomik modeli uygular. Doğrudan demokratik toplumlarda kâr amacı güdülmeden ihtiyaca göre üretim yapılır.
Bizim modelimizde ne insan ve ne de doğanın sömürü ve tahribine yer yoktur. Gereksiz tüketimden kaçınılır ve üretim ihtiyaca göre, ihtiyaç kadar yapılır. Dolayısıyla fazla üretim, gereksiz tüketim ve stoklara ihtiyaç duyulmaz.
Doğrudan Demokrasinin temelini meclisler oluşturur. Bu meclisler aile, apartman, site, sokak, semt, mahalle, ilçe, il ve ülke genelinde bir koordinasyonla ağlar şeklinde birbiriyle ilintilidir. Her meclis üyesi; yetenek, koşullar ve imkanları dahilinde imece usulü üretime katılır ve elde edilen ürün ya da mal, kolektif mülkiyetin ürünüdür ve dolayısıyla herkes ihtiyacı kadarını alıp tüketir. Farklı bölgelerdeki meclislerin ürettiği mal ve ürünlerin farklı olacağı muhakkaktır. Bu meclisler, kendilerinin ihtiyaç fazlasını örgütledikleri “DEMOKRATİK ÜRETİM VE TÜKETİM KOOPERATİFLERİ” vasıtasıyla ihtiyaç duyulan meclislere ulaştırır. Yereller arası ilişkilerde satıştan çok ihtiyaç fazlası malların değişimi söz konusudur.
Doğrudan Demokratik Toplumlarda, kullanılan üretim ve tüketim teknikleri doğaya ve dolayısıyla insana dosttur. Üretim ve tüketimin imece usulü olması nedeniyle kişilerin bir diğerini sömürmesine imkan olmadığı gibi, içinde yaşadığımız doğaya da dosttur. Doğayı tahrip etmenin bedelin daha şimdiden çok ağır bedellerle ödemeye başladığımız bu günlerde doğal dengenin korunması konusunda daha hassas bir üretim ve tüketim belki de insan soyunun yok oluşunu engelleyecektir. Doğanın insanlığa sunduğu, göl, deniz, ırmak, orman, arazi, güneş, hava, su vs. herkesin kullanımına açık olmalı ve bu değerler herkesin gözetim ve koruması altında olmalı. Musluklardan zehir değil, içilebilir su akmalı. Deniz kenarlarındaki plajlar birilerince parsellenip sahiplenmemelidir. Ormanlar yakılıp yerleşime açılmamalı ve dereleri kurutup tüm doğal canlıların yok oluşuna neden olan HES’lere izin verilmemelidir.
Bizim düzenimizde gereksiz tüketim yerine bilinçli ve ihtiyaç kadar tüketim hakim olmalıdır. Örneğin “kullan-at” ekonomisine yer yoktur. Gereğinden fazla yiyerek kilolar alıp, sonra da zayıflamak için bir sürü paralar harcayıp çeşitli eziyetlere katlanmaya da… Üretim ihtiyaç kadar ve imece usulü olacağından, fazla mesai yapmaya ve bütün gün aynı işte çalışmaya da yer yoktur. Meclis üyeleri farklı işlerle uğraşarak kendilerini çok yönlü geliştirirler. Günün belki yarısını çalışarak geçiren meclis üyeleri, günün diğer kısmını da çeşitli sosyal etkinliklere katılma, sanat ve spor gibi alanlarda faaliyete ayırabilirler. Dolayısıyla Doğrudan Demokratik toplumlarda birey çok yönlü bir gelişim gösterir. Böylece meclis üyeleri, çok daha huzurlu, yaşamdan keyif alan ve çok daha aktif bireylere dönüşür.
Doğrudan demokrasinin uygulandığı toplumların en belirgin özelliklerinden biri de haramiler düzeninde nesneleştirilmiş insanın, yeniden ayakları üzerine dikilip özgür ve özne bireye dönüşmesi halidir. Baskıcı ortamlarda insan sinerek bir çok yeteneğini yitirdiği halde, özgür demokratik ortamlarda ise kişi kendi yetenek ve becerilerini keşfedip geliştirmeye imkan bulur. Böylece birey geliştikçe toplum dönüşür ve toplum dönüştükçe de birey daha da gelişir. Doğrudan demokratik toplumlarda birey, insan olduğunu fark eder ve yaşamdan zevk alarak gerçek manada sosyalleşerek hayatını sürdürür.
Emekliler Türkiye Meclisi, bu rüyanın emekliler alanını gerçekleştirmek için çaba sarf ediyor. Mutlaka Başaracağız.
Yorumlar
Kalan Karakter: