(Bugün sizlere Emekliler Türkiye Meclisi aktivisti Sayın Avukat Ali Ersin Gür'ün bir yazısını paylaşıyorum Kendilerine teşekkür ediyorum)
6 Şubat günü 9 saat ara ile Pazarcık ve Elbistan merkezli gerçekleşen iki deprem bir kez daha hepimizi yasa boğdu. Bilanço oldukça ağır. Daha doğrusu ihmal ve bilinçsizliğin bedelini çok ağır ödedik, ödüyoruz. Tüm bölge halklarının başı sağ olsun ve geçmiş olsun diyorum.
Bir hastalığı iyileştirebilmek için ilk iş olarak doğru teşhisi koymak gerekir. Bir kez doğru teşhis konulduktan sonra da ona uygun tedavi yöntemleri ve ilaçlar kullanarak hastayı iyileştirmeye çalışırız.
Türkiye’nin bir deprem bölgesi olduğu ve neredeyse her yerinden geçen fay hatları olduğu herkesçe bilinen bir gerçeklik. Yani tespit doğru, hatalı olan şey, yapılan bu tespite uygun bir yaşam kuramamaktır. Bina, yol, okul, hastane ve havaalanlarını bu gerçekliğe göre malzeme çalmadan, mimari ve mühendislik bilgiler eşliğinde doğru şekilde inşa eder; deprem anında ve sonrasında nasıl davranmanız gerektiği hakkında bilgi sahibi olur ve bunu uygularsanız bel ki de hiç kimsenin burnu kanamadan depremi atlatmak mümkünken, şimdi binlerce ölü ve yaralının ardında göz yaşı dökerek ağlayıp sızlanıyoruz.
Klasik bir söylemdir; "deprem değil, ihmal ve bilinçsizlik öldürür"" diye. 6 Şubat Maraş ve çevre iller depreminde de gördük ki ne ülkeyi yönetenler ve ne de yöre halkı depreme hiç ama hiç hazırlıklı değilmişiz. Bu gerçekliği görmezden gelirsek bundan sonraki depremlerde de yine benzer bir “kader” bizleri bekliyor demektir. Oysa ki bu yaşadıklarımız kader değil, ihmaller yığını ve bilinçsizliğin eseridir.
Depremde ilk yıkılan ve en çok hasar gören binaların kamu binaları, yollar ve havaalanı olması bize göstermiştir ki, ihalelerde “yandaş müteahhitleri” korumak yerine bu işi en düzgün ve sağlam şekilde yapacak olanlara yaptırılması, can ve mal kaybını azaltacaktır. Yapılan yol, okul, hastane, havaalanları vs. gerek yapımı ve gerekse de teslim alınırken düzgün kontrol ve denetim yapılırsa bu alandaki yıkımın büyük oranda önleneceğini hepimiz biliyoruz. Demek istiyorum ki ülkeyi yönetenler, yandaş müteahhitleri kayırmaktan vaz geçmeli, işi ehline yaptırıp kontrol ve denetimler de hakkıyla yapılmalıdır. Önemli bir başka husus ise halkın deprem konusunda eğitilmesi meselesidir. İnsanların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmaması gerekirken, gördük ki arabasına atlayan deprem bölgesine doğru yola çıktı. Hem trafik yoğunluğu ve hem de yol, hastane ve havaalanlarındaki yıkım, kurtarma ekiplerinin zamanında deprem bölgesine ve enkaz altındaki insanlara ulaşmasını ve hizmet sunmasını geciktirmiştir. Depremin 10 il ve ilçeleri ile kırsal kesiminde yıkıma yol açması nedeniyle geniş bir alanda kurtarma çalışmaları için gerekli ekip ve ekipmanın devlet tarafından her daim hazır tutulması gerekirken, bir çok yere ilk gün ya hiç destek sunulmadı ya da çok yetersiz kalındı. Deprem bölgesine giden bazı milletvekillerinin TV kanallarına canlı telefon bağlantılarından anladığımız kadarıyla ilk gün birçok insan enkaz altında bu kış koşullarında kurtarılmayı bekleyerek geçirdi. Toplumun büyük bir kesiminin bu duruma tanıklık etmesi, kamuoyu vicdanını ciddi şekilde yaralamıştır.
İşin çözümü; dönüp dolaşıp “örgütlü ve bilinçli toplum” yaratmaktan geçiyor. Yaşam bir kez daha bizlere gösterdi ki; deprem konusunda önceden maddi ve manevi olarak yeterince hazırlığını yapmamış bir toplumun böylesi bir sınavdan başarıyla çıkması mümkün değildir. Kamu kurumlarına karşı duyulan güvenin hızla aşındığı günümüzde tüm sendika, dernek, siyasi parti vakıf ve yerel yönetimlerin kendilerini deprem gerçekliğine göre yeniden dizayn etmesi gerekiyor. Sivil toplum örgütlenmelerinin bu konuda önü açılmadan her şeyin bir merkezden yönetilmeye çalışılması, deprem karşısındaki başarısızlığın temel sebeplerinden biridir.
Önemli bir başka husus da 23 yıldır toplanan deprem vergilerinin hangi hesapta tutulup nasıl değerlendirildiği ve şu anda hesapta ne kadar para bulunduğu hususunda da toplumun bilgilendirilmesi gerektiğini düşünüyor ve bekliyorum. Unutmayınız ki deprem değil, ihmal ve bilinçsizliktir ölüme sebebiyet veren. Öyleyse hepimizin şapkamızı önümüze koyup bu hususlarda derinlemesine düşünme zamanı… Tüm bölge halklarının başı sağ olsun ve çok geçmiş olsun. Umarım ve dilerim ki bir daha tekrarlanmaz. Bizler de sivil toplum ve yerel yönetimler ile merkezi yönetim el birliğiyle yaşadıklarımızdan dersler çıkarır ve bir daha aynı hatalara düşmeyiz. ALİ ERSİN GÜR
6 Şubat günü 9 saat ara ile Pazarcık ve Elbistan merkezli gerçekleşen iki deprem bir kez daha hepimizi yasa boğdu. Bilanço oldukça ağır. Daha doğrusu ihmal ve bilinçsizliğin bedelini çok ağır ödedik, ödüyoruz. Tüm bölge halklarının başı sağ olsun ve geçmiş olsun diyorum.
Bir hastalığı iyileştirebilmek için ilk iş olarak doğru teşhisi koymak gerekir. Bir kez doğru teşhis konulduktan sonra da ona uygun tedavi yöntemleri ve ilaçlar kullanarak hastayı iyileştirmeye çalışırız.
Türkiye’nin bir deprem bölgesi olduğu ve neredeyse her yerinden geçen fay hatları olduğu herkesçe bilinen bir gerçeklik. Yani tespit doğru, hatalı olan şey, yapılan bu tespite uygun bir yaşam kuramamaktır. Bina, yol, okul, hastane ve havaalanlarını bu gerçekliğe göre malzeme çalmadan, mimari ve mühendislik bilgiler eşliğinde doğru şekilde inşa eder; deprem anında ve sonrasında nasıl davranmanız gerektiği hakkında bilgi sahibi olur ve bunu uygularsanız bel ki de hiç kimsenin burnu kanamadan depremi atlatmak mümkünken, şimdi binlerce ölü ve yaralının ardında göz yaşı dökerek ağlayıp sızlanıyoruz.
Klasik bir söylemdir; "deprem değil, ihmal ve bilinçsizlik öldürür"" diye. 6 Şubat Maraş ve çevre iller depreminde de gördük ki ne ülkeyi yönetenler ve ne de yöre halkı depreme hiç ama hiç hazırlıklı değilmişiz. Bu gerçekliği görmezden gelirsek bundan sonraki depremlerde de yine benzer bir “kader” bizleri bekliyor demektir. Oysa ki bu yaşadıklarımız kader değil, ihmaller yığını ve bilinçsizliğin eseridir.
Depremde ilk yıkılan ve en çok hasar gören binaların kamu binaları, yollar ve havaalanı olması bize göstermiştir ki, ihalelerde “yandaş müteahhitleri” korumak yerine bu işi en düzgün ve sağlam şekilde yapacak olanlara yaptırılması, can ve mal kaybını azaltacaktır. Yapılan yol, okul, hastane, havaalanları vs. gerek yapımı ve gerekse de teslim alınırken düzgün kontrol ve denetim yapılırsa bu alandaki yıkımın büyük oranda önleneceğini hepimiz biliyoruz. Demek istiyorum ki ülkeyi yönetenler, yandaş müteahhitleri kayırmaktan vaz geçmeli, işi ehline yaptırıp kontrol ve denetimler de hakkıyla yapılmalıdır. Önemli bir başka husus ise halkın deprem konusunda eğitilmesi meselesidir. İnsanların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmaması gerekirken, gördük ki arabasına atlayan deprem bölgesine doğru yola çıktı. Hem trafik yoğunluğu ve hem de yol, hastane ve havaalanlarındaki yıkım, kurtarma ekiplerinin zamanında deprem bölgesine ve enkaz altındaki insanlara ulaşmasını ve hizmet sunmasını geciktirmiştir. Depremin 10 il ve ilçeleri ile kırsal kesiminde yıkıma yol açması nedeniyle geniş bir alanda kurtarma çalışmaları için gerekli ekip ve ekipmanın devlet tarafından her daim hazır tutulması gerekirken, bir çok yere ilk gün ya hiç destek sunulmadı ya da çok yetersiz kalındı. Deprem bölgesine giden bazı milletvekillerinin TV kanallarına canlı telefon bağlantılarından anladığımız kadarıyla ilk gün birçok insan enkaz altında bu kış koşullarında kurtarılmayı bekleyerek geçirdi. Toplumun büyük bir kesiminin bu duruma tanıklık etmesi, kamuoyu vicdanını ciddi şekilde yaralamıştır.
İşin çözümü; dönüp dolaşıp “örgütlü ve bilinçli toplum” yaratmaktan geçiyor. Yaşam bir kez daha bizlere gösterdi ki; deprem konusunda önceden maddi ve manevi olarak yeterince hazırlığını yapmamış bir toplumun böylesi bir sınavdan başarıyla çıkması mümkün değildir. Kamu kurumlarına karşı duyulan güvenin hızla aşındığı günümüzde tüm sendika, dernek, siyasi parti vakıf ve yerel yönetimlerin kendilerini deprem gerçekliğine göre yeniden dizayn etmesi gerekiyor. Sivil toplum örgütlenmelerinin bu konuda önü açılmadan her şeyin bir merkezden yönetilmeye çalışılması, deprem karşısındaki başarısızlığın temel sebeplerinden biridir.
Önemli bir başka husus da 23 yıldır toplanan deprem vergilerinin hangi hesapta tutulup nasıl değerlendirildiği ve şu anda hesapta ne kadar para bulunduğu hususunda da toplumun bilgilendirilmesi gerektiğini düşünüyor ve bekliyorum. Unutmayınız ki deprem değil, ihmal ve bilinçsizliktir ölüme sebebiyet veren. Öyleyse hepimizin şapkamızı önümüze koyup bu hususlarda derinlemesine düşünme zamanı… Tüm bölge halklarının başı sağ olsun ve çok geçmiş olsun. Umarım ve dilerim ki bir daha tekrarlanmaz. Bizler de sivil toplum ve yerel yönetimler ile merkezi yönetim el birliğiyle yaşadıklarımızdan dersler çıkarır ve bir daha aynı hatalara düşmeyiz. ALİ ERSİN GÜR