Senelerdir sürekli karşıma çıkan ve almak istediğim bir kitap vardı. Sonunda fırsat oldu ve alıp okumaya başladım. İçeriğini genel olarak biliyordum çünkü yazarın daha önce “Düş Öğretisi” adlı bir kitabını okumuştum. O kitapta çok güzeldi ve yazarın genel felsefesini oradan az çok biliyorum ama “Tanrılar Okulu” beni oldukça meraklandırdı. Kitabın adı bile çok cesur… Alıp okumamak olmazdı!
Kitabı henüz bitirmedim. Yaklaşık çeyreğini okumama rağmen etkisi beklediğim gibi güçlü oldu diyebilirim. Şu ana kadar okuduğum ve özenle altını çizdiğim önemli kısımlardan alıntılar yapmak istiyorum. Bugünkü yazımda herhangi bir yorum yapmayacağım. Çıkardığım notları paylaşmak ve sizin de merakınızı uyandırarak sizi de kitabı okumaya yöneltmek istiyorum…
Alıntılara geçmeden önce vurgulamam gereken birkaç nokta var. Bu kitap günlük hayatın koşturmacasından biraz uzaklaşıp varoluşumuzla ilgili düşünmeye yönelten, dünyayı, hayatı, kendimizi sorgulamamızı sağlayan felsefi tarafı güçlü olan bir kitap. Anlamak için biraz çaba göstermek, zaman ayırmak, düşünmek ve dünya boyutundan biraz yukarı çıkmak gerekebilir… Günlük hayata dalmış bir insan bu felsefeyi büyük ihtimalle anlamayacaktır. Çünkü kitap hayatımıza dair önemli ama biraz soyut bir gerçekten bahsediyor… Ve kitap bir keşiş-filozof olan Lupelius tarafından 9. Yüzyılda yazılmış “Tanrılar Okulu / Schools for Gods” adını taşıyan bir elyazması üzerinden ilerliyor.
Bir gün artık çalışması gerekmeyen, sadece düşlemeyi bilen bir toplum olacak, düşleyecek kadar zengin ve düşlediği için ebediyen zengin kalacak bir insanlık.
Senin dışında gerçekleşen her şey, açığa çıkabilmek için senin içsel onayını almak zorundadır. Bu, hayatında meydana gelen herhangi bir şeyin, senin niyetinin sadık bir yansıması olduğu anlamına gelir.
“Kişi, başına gelen durumlara karşı tavrını değiştirdiğinde, başına gelecek olayların doğası da zamanla değişecektir. Oluş’umuz yaşamımızı yaratır.
Kendini gözlemleme, Düşleme Sanatı’nın sadece ilk adımıdır.
Her gerçek iyileşmede olduğu gibi, süreç içte, özde başlamalıdır.
Endişelere, şüphelere ve korkulara kapılmayı bıraktığında geçmişin iyileşecektir. Kendini özünde bağışlamanın gerçek anlamı budur.
Lupelius’un öğretisi, iradenin geliştirilmesine dayalı bir yıkılmazlık eğitimiydi. Amacı, bütün kısıtlamalardan kurtulup özgürleşmekti.
Bildiklerine ekleyebileceğin hiçbir şey yok. Gerçek bilgi sonradan edinilemez, o yalnızca hatırlanabilir.
Bilgi senin Oluş’una bağlıdır. Ne kadarsan o kadar bilirsin.
Lupelius’a göre saflık, insanın sahip olması gereken en önemli özellik ve insanlığın en yüce hedefi olan fiziksel ölümsüzlüğe onu götüren yoldur.
Ölümün yenilmez olduğu inancı insanlar için zararlıdır. Ne kadar uzun yaşayacağınız, içinde bulunduğunuz zihinsel durum ve yaşama isteğinizle belirlenir.
Sadece kendi üzerinde durmaksızın çalışan biri ölümün üstesinden gelebilir.
Sizler unutmuş olan Tanrılarsınız… Hafızasını kaybetmiş Tanrılar…
İster olumlu ister olumsuz olsun, insanın düşünceleri daima yaratıcıdır ve mutlaka ortaya çıkacak uygun bir zamanı bulur.
Bir insanın nefesi genişledikçe, gerçeği de zenginleşir. Kaderini değiştirmek istiyorsan, nefesin üzerinde çalış, bilerek nefes almaya yeterince zaman ayır.
En büyük devrim, tüm girişimlerin en büyüğü, hatta tek ve en anlamlı olanı kendini değiştirmektir.
Daha az ye, daha çok düşle. Daha az uyu, daha çok nefes al. Daha az öl ve ebediyen yaşa.”
-
Sevgilerimle… :)