Bir vakit camiye girmek için ezan okunmasını beklerken saatime bakmıştım. Ezana daha on dakika varmış diye içimden geçirecekken yanımda oturan ihtiyar amca da aynı anda saatine bakmış olacak, ezan da şimdi okunur on dakika kalmış dedi. Hafif bir tebessümle düşüncelere daldım. Benim için koskoca on dakika onun için nasıl da on dakikacık ola ki? Öyle değil mi? Saniye ikimiz içinde aynı hızla dönecek, döndükçe yelkovanı itekleyecek ve nihayet aynı koşturmaca ikimize de sirayet edecek, yanıldım mı?
Sanki pekâlâ yanıldım. Değişen dünyadan bahsediyoruz ya bu dünya mı her şeyin hızla olup bitmesine alıştırmıştı bizi.
Bekleyişler zulüm gibi mi geliyordu artık?
On dakika bitmez miydi, kaç dakikalar bitmişti hani?
İstediğimiz istediğimiz anda mı olacaktı?
Ya da biz hazırsak her şey hazır mı olmalıydı?
Elimizde zaman gibi uçsuz bucaksız bir hazine mi vardı? Hiç bitmez miydi? Ne kadar çoktu on dakika daha heybemizde bir sürü on dakika mı vardı?
Fırsatını bulsam o ihtiyara sorardım. Sayın amcam, nasıl geçti ahir ömrün? Gönlünce yedin, içtin, okudun, öğrendin, gezdin, tozdun mu? Bir yerlerde bir şeyler eksik kaldı mı? Dilediğince murat aldın mı şu dünyadan, geriye dönüp baktığında iyi kilerin mi çok keşkelerin mi?
Durup düşündüm sanki bir şeyler eksik kalmış. Zamanı yetirememiş bey amca kendine. Belki çok şeyi ertelemiş. Erteledikçe bir sonraki gayesi de ertelenmiş. Bakmış ki en sonunda vakit yorulmuş, umut yorulmuş, yürek yorulmuş.
Zaman işte böyle bir günde ona bitiverecek gibi gelmiş. On dakika ne ki? Saatler, günler, aylar durmuyormuş yerinde…
Sorsam diye düşündüm benim yaşımdayken nasıl geçerdi zaman, oradan oraya mı koştururdun, herkes mutlu olsun diye mi çabalardın, dertlerini dinleyecek birilerini mi arardın?
Zaman bu göreceli oluyor demek ki, kimisi TRT’ye göre ayarlar saatini, kimisi üç beş dakika ileri alır. ‘’işçi saati bu, erken git ama sakın geç kalma,’’ der. Zaman bu kimisine çok uzun kimisine çok kısa gelir.
Kimisi nasıl geçtiğini anlayamaz saatin, kimisi dakikalarla pazarlık yapar. Zaman bu…
Bu haftayı da Bahtiyar Vahapzade ile noktalayalım kıymetli okur,
‘’Ben on beş yaşımda yirmi yaşımda
Öyle sanırdım ki, kırk, kocalıktır.
Elliye basırım,
Yalnız, başımda
Çocukluk havası hele kalıpdır.
Bu sanki dün olmuş, omzumda çanta
Kavurga yiyerek derse gittiğim.
Bu sanki dün olmuş, o kamış atta
Nezil kırbaç vurup at seğirttiğim.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla…
Yorumlar
Kalan Karakter: