Büyük Resmi Görmek
Kırmızı gül aşkı, beyaz gül ise ölümü anlatır. İlk çağlardan beri gül hep simge olarak kullanılmıştır. Ortaçağda ise gül bahçeleri yapmak moda olmuştur. Romalılar her yıl bir Pazar gününü güle adamışlardı ve “Rose Sunday” demişlerdi o güne.
Mitolojiye göre ilk güller Afrodit’in sevgilisi Adonis’in kanayan yarasından akan kandan doğmuştur. Sonrasında efsane değişmiş ve İsa’nın çarmıha gerilişi sırasında böğründe ki yaradan akan kan damlacıklarından güllerin oluştuğu inancına dönüşmüştür.
Hıristiyan tespihinin adı da Rosary’dir.
Ayrıca gül mason sembolizminde de önemli bir yere sahiptir. Ölen her masonun mezarına üç beyaz gül bırakılır ya da dikilir. Masonlukta kırmızı gül yaprağı “evet”, beyaz gül yaprağı ise “hayır” anlamındadır sembolik olarak.
Avrupa’da birçok soylu aile gül motifini kullanmıştır arma olarak. Bu armalarda ki renkler o soylu ailelerin siyasal tercihlerini de ortaya koymaktaydı. Kırmızı gül kiliseye bağlılığı gösterirken beyaz gül krala bağlılığı sembolize etmekteydi. Daha çok İngiltere’de kullanılan gül sembolü “Gül Savaşları” na da konu olmuştu. 15.yy’da York Hanedanının soyluluk sembolü beyaz gül iken rakibi Lancester Hanedanının soyluluk sembolü kırmızı güldü. Bu iki hanedanın 1455-1489 yılları arasında ki savaşlarına bu yüzden “Gül Savaşları” denmiştir. Sonuçta iki hanedanlık da galip gelememiş ve Tudor Hanedanlığının üstünlüğü ile savaşlar sona ermiştir. İki hanedanın sembolü olan beyaz ve kırmızı güllerden elde edilen iki renkli güle de Tudor Gülü denmiştir ve bu gül de Tudor Hanedanının soyluluk sembolü olmuştur.
Gül ve Haç Kardeşliği’ni duyanınız var mı? Gül Haçlılar ya da? Brotherhood of the Rosy-Cross olarak duydunuz belki de? Gene mi olmadı? Neyse, bilenleriniz bilir ama ben yine de ufacık deyineyim.
Paracelsus takma adıyla ünlenen, tarihe damga vuran bir simyacı, tıp adamı, felsefeci, gezgin, kahin… tarafındanmanifestosu yazıldığına inanılan masonik gizli örgüt. Vatikan’ın kirli eli, masonluğun gizli yüzü… ne derseniz artık. Gül ve Haç Kardeşliği. Sırlarla dolu bir örgüt.
Niye mi yazdım bunları? Cevabı basit. Artık toplum olarak aydınlanmamız lazım. Yıllardır Cizvit örgütünü, İlluminati’yi, Gül Haç Kardeşliğini yazıyorum. Yetmiyor masonları yazıyorum. Yehova Şahitlerini konu ediyorum. Kabalistlere dikkat çekiyorum. Kabala öğretisini örneklerle ortaya koymaya çalışıyorum. Simya ile kimya arasında ki önemli farka dikkat çekmek istiyorum ama sanırım pek başarılı olamıyorum. Bizlerin inanmadığı, değer verip de ilgilenilmediği konuları batılılar iş ediniyorlar kendilerine ve hep bizden öndeler teknolojik olarak da ekonomik olarak da. Güçlerine yetişemediğimiz gibi kendi kendimize avunacak saçma sapan tarihsel olaylar bulmaya ve oraya takılıp kalmaya devam ediyoruz. Batılılar ise kurdukları sivil örgütlerin yönetimlerini Vatikan’a bırakarak topluca bir ilerleyişe girişmiş durumda.
Şu Paracelsus, Kanuni zamanında yaşamış ve yirmili yaşlarında İstanbul’da da bulunmuş. Kehanetleri var bir dünya ve bunların çoğu gerçekleşti. Kehanetlerinden biri de ne biliyor musunuz? İstanbul’da bulunurken kehanette bulunuyor ki 420 yıl sonra Osmanlı diye bir şey kalmayacak. Hesabı yaparsanız Kanuni’den 1.Dünya Harbine sanırım üç aşağı beş yukarı olur bu iş.
Simyacı demiştim ya Paracelsus için; işte simyanın tüm yetisine sahip bir kahin olarak da görülmüştür kendisi. Kimya madde ile ilgilenir ve maddenin yapısında değişiklikler için formüller üretirken simya maddeyi canlı kabul eder ve astral düşünceyle yaklaşır maddenin değişimine. Kısaca aralarında ki fark budur. Yani aslında kimya sadece simyanın küçücük bir koludur ama bunun için henüz hazır değiliz.
Hani diyorum ki; bu Paracelsus İstanbul’da bulunduğu vakitlerde şöyle zamanda yolculuk falan… aman aman demedim demedim. Biz daha benzine zam gelince hep elli liralık akaryakıt alarak zamdan etkilenmemeye çalışan zekâlara sahibiz. Ben neler yazıyorum ki böyle… Tövbe tövbeee…
Neyse siz gene elli liralık akaryakıt akın zamdan etkilenmemek için. GDO’lu gıdaları tüketin. İsrail’in verdiği fidelerden sofranıza hibrit sebzeleri yiyiverin. Sütten üretilmiş ayranı içip mışıl mışıl uyuyun bakalım uyanıklar ne yapacaklar, bir ara uykudan kalkınca bakıverirsiniz artık…