Son zamanlarda tedbir amaçlı da olsa evde fazlaca kaldıkça her zaman yanından geçtiği şeylere biraz derince yoğunlaşıyor insan.”Keşfetmek farklı yerlere gitmek değil, aynı şeylere farklı gözlerle bakmaktır" cümlesini doğrularcasına. Bir defasında Necati abiye (Necati Güngör) Behçet Necatigil'in beni çok etkileyen bir şiirinden bahsetmiştim de bana “Necatigil'i en iyi Selim bilir onunla konuş” demişti. Tok açın halini bilmezmiş ya, hani biraz da onun gibi “Sanki her gün Selim İleri’ye rastlıyoruz” diye sitem etmiştim içimden. Oysa bir sürü kitabı vardı okuyabileceğim. Onunla konuşmaktan bahsedilen belki de budur. Evvelsi gün bir tv kanalında Mehmet Barlas ile Selim İleri’ye rastladım. Uzun zamandır tv izlemeyişimden uzun zamandır görmemişim meğer ikisini de. Biraz yaşlanmış ve yorulmuşlar sanki. Buna rağmen konu Yaşar Kemal olunca heyecanla onunla ilgili anılarını ve anekdotları paylaştılar. Bu heyecanları beni de heyecanlandırdı. Sanatla geçen acı tatlı süreçte etkili, çarpıcı, kimi zaman ironik, bazen dramatik de olsa insana umut veren, hayata bağlayan, her şeye birden anlam yükleyen şeyler var. Tabi ki elime bir Yaşar Kemal kitabı aldım. “Teneke"deki kahramanlardan Kaymakamın billur gibi ışıldayan umut ve sevgi kokan, şahane imgelerinde kaybolurken bir yandan da verilen ödülleri düşündüm. Nobel edebiyat ödülü için en kuvvetli adaylardan biri olarak düşünülen yazarın buna rağmen ödülü alamadığı sık tekrarlanır. Çok mu önemli? Elbette değil. Hatta bazen ve çoğunlukla birilerinin işini yaparsanız ödüllendirilirsiniz. Bir yazara saygı duyup eserlerini okumak için bazı mercilerce onaylanmış olmasına ihtiyaç duymak öz güvensizlik olduğu gibi kişiyi aşağılayan da bir şey. Bir klasiği klasik yapan şey sanırım zamana direnmesi, hatta onu alt etmesi. Ortaya çıkan bir sürü yeni akım ve yeni oluşan ihtiyaçlara rağmen böyle yapıtların tadından ve zenginliğinden hiç bir şey eksilmez. İncecik ciltli Teneke’yi elime alır almaz su gibi içtim. Adeta aktı içime.
Korona salgınının başlamasından bu yana son on beş gün içinde son bir yılda satılan kitaplardan fazlası satılmış ülkemizde. Maduriyetten veya yapacak bir şey olmadığından da olsa edebiyat günleri yaşıyoruz. Evde yapılan tadilatlar, tamir edilecek eşyalar, ev ekonomisi işleri böyle evde kalmak zorunda olduğumuz zamanları bekliyormuş meğer. Her şeye rağmen geçirmesi zor olan şu günlerde bir sığınak, umut ve teselli olduğu kesin. Korona günlerinde edebiyatsız kalmayın. Hoşça kalın.
YAZARLAR
28 Mart 2020 - 10:35
Korona günlerinde edebiyat
Son zamanlarda tedbir amaçlı da olsa evde fazlaca kaldıkça her zaman yanından geçtiği şeylere biraz derince yoğunlaşıyor insan
YAZARLAR
28 Mart 2020 - 10:35