Birinin hakim olmadığı konuda ahkam kesmesinden “cahil cesaretinden” her zaman rahatsız olduğumdan, kendim de o duruma düşmeyi hiç mi hiç istemem. Ama içinde bulunduğumuz kimi siyasi ve sosyolojik durumlara kayıtsız kalmak da imkansız. Hele hele yakın çevremizde olan menfi ve müspet değişikliklere… Şüphesiz hepsi de bizi birinci dereceden alakadar eden şeyler. Örneğin göç meselesi.
Şehrimiz yavaş yavaş değişiyor. Tıpkı olgunlaşan, olgunlaşırken renk değiştiren ve daha sonra çürüyecek olan bir meyve gibi.
Önceki yazılarımda klişe ve kiç mekan isimlerinden söz etmiştim. Şimdi de bu yerlerin vizyonu hakkında bir iki şey söylemek istiyorum. Ya da belki “vizyonsuzlukları” demeliydim.
Bir mekanın veya bir ürünün çok tuttuğunu gören “girişimcinin”, o mekanın tam yanında bir iş yeri açması, sadece onun adına değil, bir çok açıdan utanç verici değil mi? Yasal olarak telif hırsızlığı gibi görünmese de, etik bazı pürüzler olduğu kesin. Hadi şimdi düşünelim onlar gibi: Bir dükkan açacaksınız; sevebileceğiniz, zorlanmayacağınız ve kolay kıvırabileceğiniz bir iş olmalı (aslında her iş için bir tecrübe gereklidir. Kolay kıvrılacak bir iş yoktur). Çiçekçilik mesela, çiçekçi dükkanı… Dükkanın önüne boyanmış bir bisikletin sepetine çiçekler koyarsın. Açılışında da iki renk balonlardan oluşan bir yığın, bir de yüksek desibelde müzik olur biter. Çevreyi mi süsleyeceksin? Bulduğun lastikleri değişik renklere boyarsın, içine çiçek dikersin. O da mı olmadı? İnternetten gördüğün bir mekan sunumunun aynısını yaparsın. Doğallık da tutuyor nasılsa. Doğal bir şeyler satarsın, adına organik dediğin kiç sunumlar yaparsın. Maalesef gördüğümüz avantür vizyon bu. Oysa yaratıcılık, akıl yorma, kendi kaynaklarından yola çıkarak bir şeyler üretme, yerel zenginlikleri araştırıp onları öne çıkarma ya da hayalini kurduğun bir işin daha iyisini yapma, üretme yolları bulma gibi daha güzel yöntemler var. Bunlar neden kimsenin aklına gelmez? Neden olduğunu zaten bilirsiniz ama gene de söyleyeyim. - Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur.
- Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.
- Bizim halk bunu anlamaz.
- Bunu kim alır ki… Gibi inançsızlıklar ve basmakalıplar bütün bunların nedeni. Hepsini geçtim en kötüsü ne biliyor musunuz? Vizyonu, iş kurma şekli bu olan kişilerin konuştukları, paylaştıkları da bu oluyor. Çünkü yaşamlarında üretim yok, özgünlük yok. Ne oldu şimdi? Geldik mi sanat eğitimine? Yakın zamanda Güzel Sanatlar Üniversitelerinin çoğu bölümünün özel yetenek sınavından çıkarıldığını biliyor musunuz? Evet yanlış duymadınız. Merkezi yerleştirmeyle, üniversitelerin iç mimarlık, endüstriyel tasarım ve grafik gibi bölümlerine öğrenci alacaklar. Allah sonumuzu hayretsin.
Yeni vergi düzenlemelerinde de, vergi istisnaları kanununa kısıtlamalar getirildi. Bilin bakalım hangi branşlarda? Resim ve müzik. Hayat damarlarından birinin kuruduğu bir ülkede yaşamamak ümidiyle. Yaşamamak dediysem, bir yere gitmekten söz etmiyorum. Ülkemizi sanattan yoksun bırakmamaktan söz ediyorum. Sanatsız kalmayın. Hoşça kalın.
Bir mekanın veya bir ürünün çok tuttuğunu gören “girişimcinin”, o mekanın tam yanında bir iş yeri açması, sadece onun adına değil, bir çok açıdan utanç verici değil mi? Yasal olarak telif hırsızlığı gibi görünmese de, etik bazı pürüzler olduğu kesin. Hadi şimdi düşünelim onlar gibi: Bir dükkan açacaksınız; sevebileceğiniz, zorlanmayacağınız ve kolay kıvırabileceğiniz bir iş olmalı (aslında her iş için bir tecrübe gereklidir. Kolay kıvrılacak bir iş yoktur). Çiçekçilik mesela, çiçekçi dükkanı… Dükkanın önüne boyanmış bir bisikletin sepetine çiçekler koyarsın. Açılışında da iki renk balonlardan oluşan bir yığın, bir de yüksek desibelde müzik olur biter. Çevreyi mi süsleyeceksin? Bulduğun lastikleri değişik renklere boyarsın, içine çiçek dikersin. O da mı olmadı? İnternetten gördüğün bir mekan sunumunun aynısını yaparsın. Doğallık da tutuyor nasılsa. Doğal bir şeyler satarsın, adına organik dediğin kiç sunumlar yaparsın. Maalesef gördüğümüz avantür vizyon bu. Oysa yaratıcılık, akıl yorma, kendi kaynaklarından yola çıkarak bir şeyler üretme, yerel zenginlikleri araştırıp onları öne çıkarma ya da hayalini kurduğun bir işin daha iyisini yapma, üretme yolları bulma gibi daha güzel yöntemler var. Bunlar neden kimsenin aklına gelmez? Neden olduğunu zaten bilirsiniz ama gene de söyleyeyim. - Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur.
- Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.
- Bizim halk bunu anlamaz.
- Bunu kim alır ki… Gibi inançsızlıklar ve basmakalıplar bütün bunların nedeni. Hepsini geçtim en kötüsü ne biliyor musunuz? Vizyonu, iş kurma şekli bu olan kişilerin konuştukları, paylaştıkları da bu oluyor. Çünkü yaşamlarında üretim yok, özgünlük yok. Ne oldu şimdi? Geldik mi sanat eğitimine? Yakın zamanda Güzel Sanatlar Üniversitelerinin çoğu bölümünün özel yetenek sınavından çıkarıldığını biliyor musunuz? Evet yanlış duymadınız. Merkezi yerleştirmeyle, üniversitelerin iç mimarlık, endüstriyel tasarım ve grafik gibi bölümlerine öğrenci alacaklar. Allah sonumuzu hayretsin.
Yeni vergi düzenlemelerinde de, vergi istisnaları kanununa kısıtlamalar getirildi. Bilin bakalım hangi branşlarda? Resim ve müzik. Hayat damarlarından birinin kuruduğu bir ülkede yaşamamak ümidiyle. Yaşamamak dediysem, bir yere gitmekten söz etmiyorum. Ülkemizi sanattan yoksun bırakmamaktan söz ediyorum. Sanatsız kalmayın. Hoşça kalın.