Aslen Çanakkaleli ama Çanakkale’de hiç görev yapmamış bir öğretmen Nihat Öğretmen. Yıllarca yurdun farklı yerlerinde çalışmış, elinden geçen binlerce öğrenciye bilgilerini aktarmış, vatana ve millete yakışır insanlar yetiştirdiğini düşünerek yaşamış bir öğretmen Nihat Öğretmen. Belki mesleğe ilk girdiği zamanlarda var olan eğitimci kimliğini bir noktada bırakmış, kendi egosu ile büyüdükçe büyümüş, serpildikçe serpilmiş bir öğretmen Nihat Öğretmen. Sorsanız idealist, ahlak ile yıkanmış, dik durmanın bir erdem değil ama bir gereklilik olduğunu söyleyebilecek bir kişilik Nihat Öğretmen. Her ulusal bayramda sosyal medyada şiirler ve fotoğraflar paylaşan, kandil ve dini bayramları hiç es geçmeyen, hele ki işçi bayramlarını emekten bahsederek köküne kadar yaşayan bir öğretmen Nihat Öğretmen. Emeği savunduğunu hiç saklamayan ve emekçinin yanında durduğunu her fırsatta dile getiren bir öğretmen Nihat Öğretmen ve yılan kendisine dokunmadıkça ne suya ne sabuna dokunmaktan hiç haz etmeyen bir kişilik Nihat Öğretmen.
Emeklilik yıllarını memleketinde geçirmek için geldiği Çanakkale’de günün birinde bir gayrimenkul almaya niyetlenir bu öğretmen. Şöyle kapıdan çıkınca toprağa ayağının değeceği, keyfini sürebileceği bir villa bulur kendisine Kepez’in ilerisinde. Gelir bakar, eşini getirir bir de onunla bakar, sonra kendisi gibi öğretmen kardeşi Emir Öğretmeni de getirir. Kendisiyle ilgilenen gayrimenkul danışmanı ile gider gelir villaya defalarca. Samimiyetini her fırsatta dile getirmeye uğraşır; “Nihat Abine yardımcı ol” gibi samimiyetten uzak yapmacık cümleleri sık sık kullanır. Villanın fiyatının çok çok altında bu işin bitmesini ister ve kendisine fayda sağlamaya çalışırken başkalarını zerre düşünmez. Sırf bu yüzden aradaki emlakçıyı çıkarmaya niyetlenmekten de gram rahatsızlık duymaz. Çünkü kurtaracağı para kendi öz evlatlarının rızkıdır diye düşünür, yeni alacağı villaya ankastre settir, en güzelinden 3 tane klimadır, taşınma masraflarıdır, tapu harcıdır. Ama asla ve asla haram değildir, kul hakkı hele hiç değildir. Bunu hak gördüğünden zaten eğitimci kimliğini yıllar önce bırakabilmiştir yurdumun bir şehrinde ve “Hep Bana Rabbena” diye yaşamaya başlamıştır. Sosyal medyada insanlığa dair tüm hakların savunucusu, gerçek hayatta ise kendine hak gördüğü haramların yılmaz bekçisidir.
Sonuç olarak o villayı alır Nihat Öğretmen; emlakçıyı aradan çıkardığını düşünür ama asıl ters köşeye düşen kendisidir. Çünkü mal sahibi ile emlakçı koordineli bir şekilde ilerlediğinden Nihat Öğretmen egosuna yenik düştüğünün farkına bile varmaz, varamaz. Çarpışmayı kazanıp savaşı kaybeden mağlup kumandandır Nihat Öğretmen ama sanır ki savaş meydanlarının muzaffer kumandanıdır. Cebinden emlakçıya hiç para vermediğini düşünürken mal sahibinin düşündüğü rakamın çok çok üzerinde bir rakam ile alır villayı. Nihat Öğretmen mutludur, mal sahibi çok daha mutludur aslında. Varsın zaferi Nihat Öğretmen kutlasın; eşine dostuna emlakçıyı nasıl aradan çıkardığını anlatsın, uzun uzun böbürlensin hikayesini anlatırken. Ve elbette kul hakkını da eklesin bohçasına ki günü geldiğinde o bohça açıldığında bunca zamandır yediği kul haklarıyla yüz yüze kalabilsin.
Nihat tilki gibi bir öğretmendir ve bu tilkiler tek tük değildir bizim sektörümüzde. Günü gelir öğretmen olurlar, günü gelirler akademisyen. Günü gelir askeri personel olurlar, günü gelir esnaf. Günü gelir devlete sırtını dayamış bir şube müdürü, günü gelir koltuk sahibi bir vatandaş. Bitmezler ama hiç bitmezler. Sonra bu ülke nereye gidiyor diye hayıflanırlar, eskiden dem vurur hüzünlenirler. Bu ülke nereye mi gidiyor? Bu ülke sizin götürdüğünüz yere gidiyor ve bu ülkenin gittiği yerden herkes kadar sizler de sorumlusunuz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye düşünüp, kul hakkından yedikçe; ahlak nutukları atıp başkasının rızkından çaldıkça, emeği savunur görünüp emek hırsızlığı yaptıkça bu ülke olması gereken yerden bir gram uzakta olmayacaktır.
Bizler silkinip kendimize gelmedikçe; benim yaptıklarım karşımdaki için adil mi ve herkes için bir fayda sağlıyor mu diye düşünmedikçe bu ülke bir adım ileri gitmeyecektir. O yüzden “Bu ülke nereye gidiyor?” diye sormak yerine insan kendisine şu soruyu sormalıdır; “Ben nereye gidiyorum?”
Bu Şehri ve Bu İşi Çok Seviyoruz…
- Bu hikayedeki isimler sahte ancak olay gerçektir.