Takvimdeki bir yeniliğin ya da başlangıcın veyahut özel günlerin tekerrür etmesinin, bize kendiliğinden bir şey getirmeyeceğini, dolayısıyla bütün bu günlere bir mana yüklemenin batıllığını herkes bilir. Bunun için müneccim olmaya gerek yok. Lakin kimi kararlar almak için özel başlangıç fırsatlarını kaçırmak da israf olur doğrusu. Öğrencilerimle ve arkadaşlarımla her zaman paylaşırım; “Başarılı insanların planları, başarısızların da mazeretleri olur.” diye. Bu şiar cümleyi nereden bulup da okuduğumu hatırlamıyorum ama motivasyonuma katkısı olduğu kesin.
Yeni başlangıçlar vesilesiyle ben de kararlar almıştım. Amma velakin yeni yılı bir felaketle, yangınla karşıladık. Evet yeni yılın şafağında kapkara kurum ve zifir kokusu vardı. “Allah kahretsin, bütün bir yıl şimdi böyle geçecek” demek yerine bu durumu yaşam alanımızı değiştirmenin vaktinin geldiğine yorumladık. Belki de bu sayede ev sahibi olacağız, kim bilir? Rutinleri ve yeknesaklığı bir çoğumuz gibi ben de sevmem. Ama hayatımızdaki kimi manaların da bu gibi durumlar sayesinde biriktiği de kesin. Zor zamanların vız geldiğini bana her zaman hatırlatan, hayatıma anlam katan hayat arkadaşımla tek vücut olup, yakın zamanda yaşadığımız felaketi savuşturduk. Hatta tiye almayı bildik. Şüphesiz hayatın içinde bunlar da vardı. Sanatın insanı zenginleştiren, güçlü hissettiren bir yönü var ki, ezberleri bozdurur. Bir keresinde resim yapmakta tıkandığımdan, resim yapamayışımı resmetmiştim. Bu ters okumayı Behçet Necatigil’den öğrendim. “Aydın din adamı nasıl olur?” adlı deneme yarışmasına, “Olur mu öyle şey, ben bu yarışmaya katılmam” demek yerine, yarışmaya “Aydın din adamı olmaz” başlıklı bir yazı göndermiş. Bunu bir edebiyat profesörü tanıdığımdan duydum. Literatürde buna rastlanmaz. Görüldüğü gibi, sanatsal üretime engel teşkil edebilecek herhangi bir şey yok. Aslına bakılırsa, herhangi bir üretime engel teşkil edebilecek bir durum yok. Sanatta engelin bizzat kendisi konu olabiliyor.
Evrensel olanı yakalayıp, sıradan, oportünist, kasabalı tutumları geride bırakıp; hoşgörülü, anlayışlı, sevecen, aydın, diğergamlı bir toplum beklentim halen devam ediyor ve edecek. Bunun için elimden gelenin en iyisini yapmayı sürdüreceğim. Naçizane herkesten bu mücadelenin bir kenarında olmasını beklerim. En iyi yıllar diliyorum. Hoşça kalın.
Yeni başlangıçlar vesilesiyle ben de kararlar almıştım. Amma velakin yeni yılı bir felaketle, yangınla karşıladık. Evet yeni yılın şafağında kapkara kurum ve zifir kokusu vardı. “Allah kahretsin, bütün bir yıl şimdi böyle geçecek” demek yerine bu durumu yaşam alanımızı değiştirmenin vaktinin geldiğine yorumladık. Belki de bu sayede ev sahibi olacağız, kim bilir? Rutinleri ve yeknesaklığı bir çoğumuz gibi ben de sevmem. Ama hayatımızdaki kimi manaların da bu gibi durumlar sayesinde biriktiği de kesin. Zor zamanların vız geldiğini bana her zaman hatırlatan, hayatıma anlam katan hayat arkadaşımla tek vücut olup, yakın zamanda yaşadığımız felaketi savuşturduk. Hatta tiye almayı bildik. Şüphesiz hayatın içinde bunlar da vardı. Sanatın insanı zenginleştiren, güçlü hissettiren bir yönü var ki, ezberleri bozdurur. Bir keresinde resim yapmakta tıkandığımdan, resim yapamayışımı resmetmiştim. Bu ters okumayı Behçet Necatigil’den öğrendim. “Aydın din adamı nasıl olur?” adlı deneme yarışmasına, “Olur mu öyle şey, ben bu yarışmaya katılmam” demek yerine, yarışmaya “Aydın din adamı olmaz” başlıklı bir yazı göndermiş. Bunu bir edebiyat profesörü tanıdığımdan duydum. Literatürde buna rastlanmaz. Görüldüğü gibi, sanatsal üretime engel teşkil edebilecek herhangi bir şey yok. Aslına bakılırsa, herhangi bir üretime engel teşkil edebilecek bir durum yok. Sanatta engelin bizzat kendisi konu olabiliyor.
Evrensel olanı yakalayıp, sıradan, oportünist, kasabalı tutumları geride bırakıp; hoşgörülü, anlayışlı, sevecen, aydın, diğergamlı bir toplum beklentim halen devam ediyor ve edecek. Bunun için elimden gelenin en iyisini yapmayı sürdüreceğim. Naçizane herkesten bu mücadelenin bir kenarında olmasını beklerim. En iyi yıllar diliyorum. Hoşça kalın.