Bir akşam oturduk yine terasta. Çaprazımıza düşen sokak lambalarına gözünü dikti. Dakikalarca izledi de izledi. Konuşmuyordu, pek huyu değildi oysa. ‘’Anlat da bilelim aklından geçenleri arkadaş,’’ dedim. ‘’Ne anlatayım arkadaş?’’ dedi, sustu. Bu ‘’anlatacaklarımı bir toparlayayım hele’’ manasında bir sessizlikti.
‘’Çok düşünceli bir yaklaşım değil mi şu sokak lambaları?’’ diye girdi söze. Bir şey anlatacağı zaman genellikle soru sorarak dikkatimi cezbetmeye çalışırdı, sessizce dinlemeye devam ettim. ‘’Aynı zamanda çok da cömertçe,’’ diye sürdürdü sözlerini. Benden bir cevap beklemiyordu ama kibarlık olsun diye her cümlesinin peşine bir es veriyordu. Başımla hafifçe onayladım. Telefon direkleri ile elektrik direkleri için aynı şeyleri düşünmüyorum ama sokak lambaları çok farklı,’’ dedi. ‘’Onların çoğunu yer altına aldılar,’’ diyecek gibi oldum. Bu sefer sözümü kesti. ‘’Onu mu diyorum arkadaş, farklı notalarda geziyorsun,’’ deyip bir soluklandı.
‘’Hırlısı var, hırsızı var, köpekten korkan insanlar var, insandan korkan köpekler var, gecenin örtmediği ayıp yokmuş, neticede karanlık var. Şimdi bunlar varken sokaklar zifiri karanlıkta kalmasın, evinden işine, işinden evine giden korkmasın, komşudan evine dönen teyzeler endişelenmesin, yatsıdan çıkıp evine doğru seğirten hacı amcalar acele etmesin, bakkala limon tuzu almaya giden çocuk paniklemesin, çöpten kuru bir ekmek arayan köpek nevalesini kolay bulsun diye adam etrafı ne güzel de aydınlatmış,’’ dedi. Bir iç daha çekti, devam etti.
‘’Hem ya bu lambanın altından geçen olmazsa diye de düşünmemiş. Hava kararınca başlıyor ışıtmaya hava aydınlanana kadar. Buradan sabaha karşı gelen giden olmaz nasıl olsa söndürüverelim de demiyorlar. Ya geçen olursa diyorlar herhalde,’’ dedi. ‘’Tamam, anladım da diğer direklerden farkı ne?’’ diye sordum.
‘’Onlar işini yapıyor,’’ dedi. ‘’Görevleri var, falanca sokakta filan kadar eve elektrik göndereceksin biz de gönderdiğin kadarının parasını alacağız diye sözleşmişler. Onlar sadece işlerini yapıp, paralarını kazanıp çekiliyorlar kenara. Şimdi sen onlarla sokak lambalarını aynı kefeye koyabilir misin?’’ diye bu kez o sordu.
‘’Arkadaş, sokak lambasına bakıp da bunları mı düşündün şimdi o kadar vakit?’’ dedim. Biraz bozuldu, biraz sinirlendi. ‘’Sorma o zaman arkadaş, sorma. Ben öykü toplarım. Okulun çatısındaki kırık kiremitlere, komşunun arabasına taktırdığı çıkma lastiklere, bisiklet tamir eden Kırtasiyeci İbrahim Ağabeye bakar bakar öyküler yazarım’’ dedi.
‘’Hadi, git şimdi sen yat uyu,’’ dedi sonra bana. İç sesimle bazen böyle giriyoruz işte birbirimize.
İnsan sustukça kendisiyle konuşurmuş ya…
Bu haftayı da Ümit Yaşar Oğuzcan ile noktalayalım kıymetli okur;
‘’Aldanmak. En büyük yıkıntısı iç dünyamızın. Aldanmak. Ses veren üç telimizden birinin kopması. Aldanmak o en son, fakat en kesin kabullendiğimiz gerçek.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
07 Temmuz 2022 - 10:00
Sokak lambaları
Bir akşam oturduk yine terasta
YAZARLAR
07 Temmuz 2022 - 10:00
İlginizi Çekebilir