Stres Faydalıymış Ama Dozunda
Dozunda stres faydalıymış diye okumuştum bir yerde. Evet, dozunda bir iki itki gücüne ihtiyacımızın olduğu doğrudur belki. Bir profesörün konuşma yaptığı bir video izledim geçenlerde. Şöyle diyordu:
Istakozlardan bahseden bir makale okumuş. Istakozların kabukları onları avcılardan koruyor. Kabukları bir ev gibi (kaplumbağanınki gibi) işe yarıyor. Ama kaplumbağanınkinden biraz farklı. Istakoz büyürken kabuğu da onunla birlikte büyümüyor. Istakoz büyüdüğünde ona dar gelen kabuğu onu sıkıyor. Baskı oluşturuyor. O da büyüyüp dar gelen kabuğunu atıyor. Bir taşın altına sığınıp yenisinin oluşmasını bekliyor. Sonra gene büyüyor. Gene kabuğunu parçalıyor. Yenisi oluşuyor. Bu böyle sürüp gidiyor. Profesör dediğine göre;
Eğer sıkan kabuğu karşısında stres yaşamasaydı, onunla mücadeleye girip değişikliğe gereksinim duymasaydı, her strese girdiğinde doktorundan yardım isteseydi ve sorun çözülseydi büyüyemeyecekti. Yani biz de hayatımızdaki zorlukları, stresleri aşılması gereken bir aşama, atlanılması gereken bir “level” olarak düşünebiliriz. Çünkü bu doğru. İçine girdiğimiz zorlukları bir düşünün. Aşınca, artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Eğer gelişime hep açıksanız, her zaman kendinize yeni bir şeyler katmayı amaçlıyorsanız kabuğunuz da sizi her zaman sıkacak. Hatta “darlayacak”. Söz dönüp dolaşıp “öldürmeyen şey bizi güçlendirir” diyen Nietzsche’ye kendiliğinden geldi. Emeklemeden yürünmez diyen, bir musibetin binlerce nasihatten daha hayırlı olduğunu söyleyen büyükler boşuna konuşmamışlar. Hatta, kanımca bunu zaten biliyorlarmış. Yaşadığımız şeylerin ilk halini, örneğini, atasözlerinde ya da mitlerde bulmak her zaman mümkün.
Atalardan bahsetmişken, konu dışında başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Osmanlıda acemi okçu askerler için eğitim maksatlı kullanılan yaylara “kepaze” denirmiş. O yayın bir acemi yayı olduğu anlaşıldığında acemi er de utanırmış. “rezil kepaze olmak” deyiminin nereden geldiğini artık biliyorsunuz.
Savaşta yaralanan ya da hastalanan er iyileştiğinde, taburuna katılacak duruma geldiğinde “taburcu oldu” denirmiş. Günümüzde sivil hastalar iyileştiğinde hastanelerde aynı deyim kullanılıyor. Atalarımız askerdi. Askerliğe de her zaman başka bir kutsiyet yüklenir bu yüzden. Bunu görmek için asker uğurlama törenlerine bakmak yeterli.
Askeri itibarsızlaştırmak için, açılan bir çok dava, bir çok orduyu küçültme girişimi olduğunu yakın geçmişte gördük. Bu her zaman sürüp gidecek.
Cumhuriyetin kuruluşunun 95. yılı görkemle kutlandı. Kordon ve tüm Çanakkale kırmızı beyazdı 29 Ekim’de. Hele akşam saatlerinde doldu taştı kordon. Fener alayı coşkusu, askeri bando eşliğinde bir şölene dönüştü. Havai fişekler renkleriyle, cumhuriyetin bu ülkeye verdiklerinin, kazandırdığı özel bireylerin, görkemli, ışıktan metaforu gibiydi. Babaların omuzlarındaki küçük çocuklar, bisiklet komvoyuna aileleriyle eşlik eden minikler “biz de arkadan geliyoruz, her zaman burada olacağız” der gibiydiler.
Gelecek günlere umutla bakmalı her zaman. Elimizdeki güzelliklerin ve bize has meziyetlerin farkında olmalı. Sabahları kahvaltıya coşkuyla başlayıp, her bir hücremizde yaşamın enstantanelerini hissetmeli. Ne demiş Cemal Süreya;
“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilemem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.”