Türkiye'nin Aşı Alım Hızı Şaşırtıyor: 3.2 Milyon Doz Daha Yolda! Yeni Bir Tehdit mi, Gizli Stok mu Yapılıyor?

Neden Bu Kadar Yoğun Alım Yapılıyor?

Milyonlarca dozluk bu ardışık aşı alımları, bir panik havası yaratmaktan çok, proaktif ve stratejik bir halk sağlığı yönetimini işaret ediyor. Bu yoğun tedarik politikasının arkasındaki üç temel neden öne çıkıyor:

Kesintisiz Ulusal Aşı Takvimi: Hepatit B aşısı, bebeklerin doğumdan hemen sonra başlayan ve çocukluk döneminde kritik öneme sahip olan zorunlu bir aşıdır. 3.2 milyon dozluk bu alım, Türkiye'deki yıllık doğum sayısıyla doğru orantılı olarak, Pediatrik Aşı Takvimi’nin kesintisiz ve yüksek verimlilikle sürdürülmesi için yapılan rutin bir planlamadır.

Global Tedarik Zinciri Güvencesi: Pandemi, aşı tedarik zincirlerinin ne kadar kırılgan olabileceğini tüm dünyaya gösterdi. Türkiye, büyük ihalelerle toplu alım yaparak, üretici firmalar nezdinde güçlü bir alıcı konumunu koruyor. Bu, olası küresel krizlerde ya da tedarik aksaklıklarında ülkenin kendi stoğuyla vatandaşın sağlığını koruyabilmesi için hayati bir güvencedir.

Hastalıkları Yok Etme Stratejisi: Hepatit B gibi aşıyla önlenebilir hastalıkların toplumdan silinmesi hedeflenmektedir. Bu hedefe ulaşmanın tek yolu, aşı erişimini yüzde yüze yakın tutmak ve aşı depolarını sürekli dolu tutmaktır.

Hepatit B Aşısının Çocuk Sağlığındaki Önemi

Hepatit B virüsü, karaciğerde siroz ve kansere yol açabilen ciddi bir enfeksiyondur. Özellikle yenidoğan ve bebeklik döneminde virüsü alan bireylerin kronik taşıyıcılığa geçiş riski çok yüksektir. Bu nedenle Hepatit B aşısı, Türkiye'de:

Doğumda (ilk 72 saat içinde)

1. ayın sonunda

6. ayın sonunda

olmak üzere, Ulusal Çocukluk Çağı Aşılama Programı kapsamında ücretsiz olarak üç doz halinde uygulanmaktadır. Bu düzenli ve zorunlu aşılama programının kesintisiz işlemesi için, milyonlarca dozluk yıllık tedarik hayati öneme sahiptir.

İhale duyurusunda belirtilen açık teklif usulü ve 04.11.2025 tarihine kadar sürecek olan süreç, alımın şeffaf ve rekabetçi bir ortamda yapılacağını gösteriyor. Türkiye’nin bu kararlı adımları, anlık bir salgın alarmı değil, uzun soluklu ve güçlü bir ulusal bağışıklık sistemine yatırım yaptığının kanıtıdır.