Beyaz Gölge isimli bir dizi vardı biz gençliğimizi yaşarken televizyonda. Yaşı yetenler hatırlar sanırım, Koç Reeves ile hepimiz basketbola tutulmuştuk bir anda. İstanbul’da özellikle mahallelere belediyelerin kurduğu basketbol sahaları ile gençliğimiz potaların arasında geçirmiştik. Hele ki ben Merter’de oturmanın verdiği ekstra avantaj ile bu durumun fazlasıyla tadına varmıştım. Efes Pilsen fabrikası ve kulübü Merter’deydi çünkü bu gün de olduğu gibi ve altyapısı o zaman da çok güçlü bir takımdı. Hepimizle ilgilendiler ve hepimiz çeşitli kulüplerde oynadık seksenler de, yani Merter bu konuda tam bir basketçi yatağıydı o zamanlar. Eczacıbaşı, İTÜ ve Efes Pilsen basketbolun en önemli takımlarıydı. Galatasaray ve Fenerbahçe de zaman zaman yaptıkları yatırımlarla bu üçlemeyi zorluyordu ama birkaç kez Galatasaray’ın şampiyonluğu hariç kendilerini doksanlı yıllara dek gösterememişlerdi. Koç ReevesiKuliç, Salami gibi karakterler hepimizi büyülemişti adeta. Bizler, duyguları kirlenmemiş bir neslin belki de son neferleriydik. Doksanların ortasından itibaren gençlik benliğini yitirmeye başladı. PKK terörü, doğu ve güneydoğu illerimizde hüküm süren adı konulmamış savaşın manasızlığı ve ülke yönetiminde bir türlü sağlanamayan istikrar ortamı gençlerimizi kültürel değerlerimizden uzaklaştırdı. Telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğdu ve o sonuçların gençleri bu günün orta yaş sınıfında yer almaktalar. İşte bu yüzden T.C. tabelalardan kalkarken yalnız kaldı bizim kuşak ve bizden öncekiler, işte bu yüzden andımız okunmadığında yalnız kaldık itiraz eden bizler.
Güzel günler yaşadık hep beraber ama bu güzel günler emperyal güçlerin bilinçli saldırıları ile yitip gitti. Gladyo tarafından canımızla kanımızla uğraşıldı, emperyal saldırılarla da kültürel değerlerimiz yok edildi. Şimdi de gıdalarımızla oynanıyor on yıllardır. Her tarafımız verimli topraklardan oluşmakta, çölleşen bir bölgemiz yok, suyumuz tüm topraklarımızı kavramış bir şekilde akıyor ama aklımız bunları kullanmaya yetmiyor. En basit yetişen patatesi bile dışardan getirme noktasına geldik. Halkımız akıl tutulması içerisinde bunları normal karşılıyor çünkü bu günün en önemli ses getirecek kesimi Beyaz Gölge’yi izlemedi. Mücadelenin ne demek olduğunu bilmiyor. Birlikte hareket etmenin gücünü hiç yaşamadılar. Tek yumruk olmak ne demek bilmiyorlar. Bir topu çemberden geçirmek için mücadele etmenin yetmeyeceğini, o mücadeleyi birlikte vereceğin takım arkadaşlarınla hayatının her alanında omuz omuza yürünmesi gerektiğini bilmiyorlar.
Günümüz Türkiye’si tüm halk için önemli girdaplarla dolu. Emperyalist güçlerin kurduğu tuzaklar genelde ekonomik kurgulardan oluşuyor. Bankacılık sektörü tüm halkı borçlandırıp köleleştirmek üzere kurgulanmış durumda. Özendirilen hayat tarzını yakalamak için mutlaka banka kredisine ihtiyaç duyuluyor çünkü ülkenin halkına sunduğu olanaklar o hayat tarzını yaşamaya elverişli değil ama özellikle yerli diziler herkesi özendirilmiş hayatın içine çekiyor. İçinden çıkılamaz bir girdap ile mücadelede baş başa bırakılan bir Türk halkı var şu anda. halkın rakibi dünya devi bankalar. Kurguyu onlar yaptılar ve bu kurguya göre de inşaat sektörü bizim paralarımızı taş duvara krediler ile gömmemizi sağladı. Şimdi ise içinden çıkılamaz bu durumun sonuçları ile yaşamak zorundayız. Hem de bankaların etrafımızda olmadığı bir süreç içinde bunu yapmalıyız çünkü ülkeyi zora sokanlar zaten bankalar.
Evet; bir ekonomik saldırı var elbet Türkiye’ye ama bu saldırı hep vardı. Bizim bu dönemde bu saldırıdan aşırı şekilde etkilenmemizin sebebi, tedbiri elden bırakmamız ve bankalarımızı yabancılara satarak ekonomimizin dizginlerini onların eline vermemiz. Şimdi de diyoruz ki; “yandı gülüm keten helva”.
YAZARLAR
15 Mart 2019 - 12:54
Yandı Gülüm Keten Helva
Beyaz Gölge isimli bir dizi vardı biz gençliğimizi yaşarken televizyonda
YAZARLAR
15 Mart 2019 - 12:54
İlginizi Çekebilir