Önceki yazımın bir devamı ve tamamlayıcısı olarak karma kavramından bahsetmek isterim. Hint kökenlidir ve kr- yapmak, etmek, eylemek kökünden gelir. Karma ise “ne ekersen onu biçersin” özdeyişinin altını dolduran felsefi bir sistemdir. Dharma, karma ve reenkarnasyon Hint Felsefesine göre insanın kendini anlaması ve gerçekleşrmesi için üç sac ayağıdır.
Karma felsefesi şu temele dayanır. Evren bir adalet ve düzen temeli üzerine oturur. Her şeyin kendine has bir doğası vardır. İnsan da varlık olarak bir tabiata, insana ait bir yola sahiptir. Kendi yolunu bilmediği, aramadığı, onun üzerinde dengeli bir şekilde yürüyemediği, yürümeye çalışmadığı hatta bunun farkında bile olmadığı her seferinde yasa tarafından yola, yani kendi varlık sebebine “ittiriliyor” olacaktır. Yani doğa ya da Dharma kendi İnsani Gerçekleşme’si için karma’yı bir araç olarak kullanacaktır. Karma Dharma’nın sureti olacaktır. İnsanı doğası, yasası, Dharma’sı ona “bak yoldan çıktın, ben seni şimdi yola davet ediyorum” diyerek ektiği her davranışa bir tepki hediye edecektir. Bu tepkiler tabi ki uzaydan düşmeyecek daha önce de yazdığım gibi zamanını kullanmayı bilemediğinde zamansızlık, diğerleri ile iyi ve nazik ilişkiler kuramadığı ölçüde yalnızlık, ötesine hakim olamadığı ölçüde pişmanlık, arzularını yönetmediği ölçüde açlık biçecektir. Öte yandan ektiği olumlu şeyler için de olumlu şeyler biçecektir. Ama bu felsefi sistemdeki kilit nokta; biçeceği olumlu-olumsuz tüm şeylerden bağımsız davranamadığı, ekemediği her seferinde ödüller-bedeller sistemine bağlı kalacağı ve ruhsal olarak özgürleşemeyeceğidir. Yani kendi nihai insan olma amacını gerçekleştiremeyecek, kendi doğasına yabancı kalacaktır. Bu ne demektir?
İnsan kendisini insan olarak düşündüğünden çok daha fazla aslında bir hayvan tabiatına sahiptir. Akılla “güçlendirilmiş” bu arzusal-hayvansal varlık, her davranışında az veya çok acıdan kaçar ve ödüle koşar. Beklentiler içindedir. Sözleri, davranışları, düşünceleri arzu ile boyanmıştır. Bu yüzden de eker ve biçer. Ne ekerse onu biçer. Ama biçtiği şeyler onu mutlu ve tatmin etmedikçe bu sonuçları bertaraf edecek yeni şeyler eker. Ve yeni şeyler biçer… Bu böyle sürüp gider. İnsanın bu davranışları her seferinde onu eylem, ekmeler-biçmeler dünyasına daha bağlı ve bağımlı hale getirir. Bu yüzden de kendi ruhsal yolunu bulamaz ve kendisini ilgilendiren tek gerçek amacını, ruhsal özgürleşme amacını arzusal yaşamına kurban eder. O dünyasal bir varlıktır, ancak dünyanın ve maddenin kalıcılığı kadar kalıcıdır. Dünyaya, maddeye, arzulara, korkulara, beklentilere, karmaya bağlı olarak geçici bir varlık olmaya devam eder. Doğar ve ölür, doğar ve ölür, sonra tekrar doğar ve tekrar ölür…
Yorumlar
Kalan Karakter: