Osmanlı sancağı bir kalenin burcunda dalgalanıyorsa o kale “DOKUNULMAZ” özelliği taşıyor demekti. Çünkü Osmanlı dünyanda bulunan en büyük güçtü ve Osmanlı sancağı altında yaşamak “GÜVENDE OLMAK” anlamına gelirdi. Tüm Ege ve tüm Akdeniz kıyıları, Basra Körfezi dahil Osmanlı korsanları tarafından kontrol edilmekteydi ve bu sözünü ettiğimiz güvende olma durumu özellikle onlar tarafından sağlanıyordu. Korsanlar Gelibolu’lu Kemal Reis ve onun yetiştirdiği yeğeni Piri Reis ile idare ediliyor ve bu sayede denizlerde ki hakimiyet elden bırakılmıyordu. Tabi ki İstanbul için onlar donanmaydı ama denizciler için durum öyle değildi, onlar birer korsandı ve sadece Osmanlı gemileri rahatça onların bulunduğu sularda yüzebilirdi. Diğer gemiler hep hedefti.
Osmanlı’yı alaşağı etmenin er meydanında gerçekleşemeyeceğini anlamıştı Bizans kalıntısı kilise. Aslında bu kilise dediğimiz Vatikan başkası değildi tabi ki; yani 14.yüzyıla kadar Fransa’da yaşayan ama 1377 yılında Vatikan’a yerleşen Papa ve devamı ruhaniler. Ellerinde ki büyük güç, icat edilmiş din olan Hristiyanlık ile ülkelerin liderlerini avuçları içinde tutarak Christendome diyarında tek hakim olmayı başarmışlardı. Bugün de aynı güç ile dünyaya hakim olmaya çalışan birkaç mutlaktan birisi konumunda olan Vatikan Osmanlı için kararını vermişti. İçten fetih edilecekti Osmanlı. Ancak bu kolay olmadı. Bunun içinuzun bir süreç gerekiyordu ve bu süreç yüz yıllar alabilirdi ki; öyle de oldu. Şatafatlı ve gerçeğe aykırı saray yaşamı ve yedi düvele yayılmış topraklara hakim olmak için yapılan askeri harcamalar Osmanlı’yı gün geçtikçe fakirleştirmekteydi. Dünya düzeni değişerek diğer ülkelerde ki halkların ayaklanmasına ve o ayaklanan halkın krallarına baş kaldırmasına hatta yönetimi ele geçirmesi noktasına kadar gelmişti. Dünya üzerinde ki yaşam artık sancak altında birleşmeyi değil, ırkların yapısı altında birleşmeyi getirmişti. Milliyetçilik akımı başlamıştı artık. O zaman kadar Hristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudilik ayrımı varken artık bunlar ortadan üst ayrım nitelemesi olarak kalkmış ve üst ayrım nitelemesi olarak milli kimlik gelmişti. Artık Vatikan için Haçlı Seferleri diye bir uydurmaya gerek kalmamıştı. Ortaya çıkan milliyet akımını Hristiyanlaştırarak elinde tutmalı ve bu akımın gizli lideri olarak yeni kurulacak düzenin hakimi konumuna gelmeliydi Vatikan. Yani bu günkü konumuna.
Saraya kapanmış, Lale Devri’ni yaşayan uykuda ki batı hayranı Osmanlı için artık her şey çok geçti. Saray zevk ve sefa alemleri içinde günleri heba ederken yeni dünya düzeni kurulmuştu bile. İşte o düzen için Osmanlı artık “HASTAADAM” durumundaydı. Çünkü Osmanlı içinde bulunan milli inancı Vatikan tarafından kabartılmış guruplar Balkanlarda kıyameti koparmaktaydı. Başta Bulgarlar ve Arnavutlar olmak üzere tüm Trakya halkları bağımsızlık isteyerek ayaklanmışlardı. Arnavutların kışkırtmaları ile bu ayaklanmaya Yunan halkı da katılınca Osmanlı’nın bölgede ki hakimiyetini kaybetmesi uzun sürmedi. Artık Osmanlı dünyanın korktuğu sancağını yedi düvelde sallandıramıyordu. Dört bir yanda ayaklanmalar başlamış ve Osmanlı sancağı burçlardan bir bir indirilerek adeta acı sonun başlangıcı ortaya konmuştu.
Artık Osmanlı’nın ipi çekilmiş ve Hristiyanlığın icat edildiği gerçek kutsal merkez, İstanbul’un ele geçirilmesi için engel kalmamıştı. Bunun için İstanbul’la Trakya’dan Yunan ordusu ile yürünecek, denizden de İngiliz ve Fransız donanması Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a ulaşacaktı. Artık Erguvanların kenti İstanbul Vatikan tarafından ele geçirilmeliydi ve Çanakkale Boğazı’nı geçmek için gelen haçlı donanmaları boğaz sularında yaptıkları mayın temizleme çalışmasına da güvenerek 18 Mart sabahı harekete geçmişti. Ancak bilmiyorlardı ki onlar o mayın temizliğini gizli yaparken peşleri sıra yeni mayınlar gizlice tekrar boğazın serin sularında yerlerini almışlardı.
18 Mart sabahı başlayan deniz saldırısı Türk kuvvetleri tarafından üstün başarı ile geri püskürtülmüş ve İstanbul’a hiç kimsenin elini kolunu sallayarak geçip gidemeyeceği mesajı tüm dünyaya verilmişti. İlk kez Çanakkale Geçilmez sözü ortaya 18 Mart 1915 günü konmuştu. O günün sonunda bir Fransız Amiral savaşın kaybedilmesi sorumlusu olarak oğlunu görmüş ve oğlunun idare ettiği savaş gemisinde asılması emrini bizzat kendi vererek infazı gözlerinden tek bir damla yaş gelmeden izlemişti. Savaşın üzerinden yıllar geçecek ve o Amiral Fransız askeri mahkemesinin verdiği kararı bu kez hıçkırıklar içinde ağlayarak dinleyecekti. Oğlu görevini eksiksiz yapmıştı ama Türkler daha akıllıydı.Amiral’in oğluna iadei itibar askeri mahkeme tarafından verilmişti.Asılmasından yıllar sonra askeri bir tören düzenlemiş ve oğlunun askeri eşyaları bu törende o babaya teslim edilmişti…
Yine aynı Çanakkale takip eden süreçte bu kez de karadan abluka altına alınmış, yapılan çıkartmalar neticesinde birçok cephede kara savaşları gerçekleşmiş ve Türk halkının yeni lideri bu kara savaşlarında ortaya çıkarak bir kez daha Çanakkale’yi geçilmez kılmıştı.
Bu gün 18 Mart 2019; Çanakkale Geçilmez efsanesinin kahramanlarını, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarını, tüm şehit ve gazilerimizi minnetle andığımız 104.gün. Haklarınız ödenmez, kanlarınızla sulanmış kutsal vatan toprağında yaşamanın gururuyla, ruhlarınız şad olsun.
YAZARLAR
18 Mart 2019 - 12:58
18 Mart Ve Öncesi
Osmanlı sancağı bir kalenin burcunda dalgalanıyorsa o kale “DOKUNULMAZ” özelliği taşıyor demekti
YAZARLAR
18 Mart 2019 - 12:58
İlginizi Çekebilir