Bahar geldi, Çanakkale ot mevsimi başladı.
Pazar yerlerinde görüyoruz ama tanımıyoruz..
Yabani otların şifaları ve yararları sürekli gündemde tutuluyor..
Ancak bu otları tanıyıp, toplayanların, usulüne göre toplayanların sayısı gün geçtikçe azalıyor farkında mısınız?.
Semt pazarlarında gördüğümüz otların sayısı hem iklim ve çevresel koşullar hem de tüm ot çeşitlerini bilenlerin bu dünyadan göçüp gitmesi nedeniyle her geçen gün azalıyor… Çevremize baktığımızda yüzlerce ot çeşidi, binlerce faydasına rağmen doğada öylece duruyor ama toplayanı yok..
Çünkü tanımıyoruz, bilmiyoruz…
Semt pazarlarında radika, semizotu, arapsaçı, deniz börülcesi, gelincik, turpotu, şevketi bostan, hardal, ebegümeci, sarmaşık en bilinen ve bol bulunan otlar.
Bunların dışında kişniş, gelincik, yabani pırasa, yabani sarımsak, deve dikeni, kenker, deniz fasulyesi, saçalan, yabani kereviz, acı turp filizi, radika filizi, adaçayı çeşitleri, kekik çeşitleri, defne tohumları, çiriş gibi yüzlercesini tanıyıp toplayabilen yok ya da çok az sayıda pazarlara geliyor.. Yabani ot avcılığı konusunda semt pazarlarında rehberler görevlendirme..
ilçe ve beldelerde ot avcılığı turları düzenleyerek köylü kadınlarımızla bu konuya meraklıları birleştirme.. Ot yemekleri pişirme ve tanıtma gibi konularda Çanakkale Belediyesi öncülüğünde hala ot potansiyeli bulunan yerlerde etkinlikler düzenlense fena mı olur yani… Yabani otları yemek ve alternatif tıp konusunda hala bilen ve yaşayan kişilerin bilgileri derlenip, toplansa..
Gastronomi ve halk kültürü açısından son derece önemli bu konuda vakit geçirmeden üniversite ile ortak çalışmalar yapılsa.. Köylerimizde ninelerimiz hala kudret narı, kantaron yağı, adaçayı, kekik gibi şifalı otlarla macunlar, damıtma sular ile şifa saçıyorlar..
Ancak ebediyete intikal eden her nine çok değerli bilgi birikimi ile aramızdan ayrılmış oluyor..
“Kocakarı ilacı” olarak küçümsenen bu değerli bilgiler aslında farmakoloji biliminin temelini oluştursa da yeterli ilgiyi ve değeri görmüyor ne yazık ki… Halk kültürümüzü sözlü olmaktan öteye taşıyamadığımız için değerli bilgilerimiz yok olurken aslında bilmeden, görmeden fakirleşiyoruz.
Çok değerli halk kültürü bilgi hazinemizi korumak ve gelecek nesillere taşımak için bir şeyler yapılması lazım..
Belediyeler bence bu konuya üniversite ve yaşayan otçu ninelerimizle işbirliği yaparak el atmalı…
Benden yazması!..
Pazar yerlerinde görüyoruz ama tanımıyoruz..
Yabani otların şifaları ve yararları sürekli gündemde tutuluyor..
Ancak bu otları tanıyıp, toplayanların, usulüne göre toplayanların sayısı gün geçtikçe azalıyor farkında mısınız?.
Semt pazarlarında gördüğümüz otların sayısı hem iklim ve çevresel koşullar hem de tüm ot çeşitlerini bilenlerin bu dünyadan göçüp gitmesi nedeniyle her geçen gün azalıyor… Çevremize baktığımızda yüzlerce ot çeşidi, binlerce faydasına rağmen doğada öylece duruyor ama toplayanı yok..
Çünkü tanımıyoruz, bilmiyoruz…
Semt pazarlarında radika, semizotu, arapsaçı, deniz börülcesi, gelincik, turpotu, şevketi bostan, hardal, ebegümeci, sarmaşık en bilinen ve bol bulunan otlar.
Bunların dışında kişniş, gelincik, yabani pırasa, yabani sarımsak, deve dikeni, kenker, deniz fasulyesi, saçalan, yabani kereviz, acı turp filizi, radika filizi, adaçayı çeşitleri, kekik çeşitleri, defne tohumları, çiriş gibi yüzlercesini tanıyıp toplayabilen yok ya da çok az sayıda pazarlara geliyor.. Yabani ot avcılığı konusunda semt pazarlarında rehberler görevlendirme..
ilçe ve beldelerde ot avcılığı turları düzenleyerek köylü kadınlarımızla bu konuya meraklıları birleştirme.. Ot yemekleri pişirme ve tanıtma gibi konularda Çanakkale Belediyesi öncülüğünde hala ot potansiyeli bulunan yerlerde etkinlikler düzenlense fena mı olur yani… Yabani otları yemek ve alternatif tıp konusunda hala bilen ve yaşayan kişilerin bilgileri derlenip, toplansa..
Gastronomi ve halk kültürü açısından son derece önemli bu konuda vakit geçirmeden üniversite ile ortak çalışmalar yapılsa.. Köylerimizde ninelerimiz hala kudret narı, kantaron yağı, adaçayı, kekik gibi şifalı otlarla macunlar, damıtma sular ile şifa saçıyorlar..
Ancak ebediyete intikal eden her nine çok değerli bilgi birikimi ile aramızdan ayrılmış oluyor..
“Kocakarı ilacı” olarak küçümsenen bu değerli bilgiler aslında farmakoloji biliminin temelini oluştursa da yeterli ilgiyi ve değeri görmüyor ne yazık ki… Halk kültürümüzü sözlü olmaktan öteye taşıyamadığımız için değerli bilgilerimiz yok olurken aslında bilmeden, görmeden fakirleşiyoruz.
Çok değerli halk kültürü bilgi hazinemizi korumak ve gelecek nesillere taşımak için bir şeyler yapılması lazım..
Belediyeler bence bu konuya üniversite ve yaşayan otçu ninelerimizle işbirliği yaparak el atmalı…
Benden yazması!..