Yeterli tedbirleri almadan depremden işaretler bekleyecek kadar ne yazık ki lüks sahibi olmadığımız da bir gerçek. Yıkılacağını bile bile oturduğumuz evlerin durumundan şikayet edip dururuz, ama tedbir almayı bilmeyiz. Yine yıkılacağı kesin olan bir binadan etrafımıza bakar, doğadan gelecek işareti bekleriz. Ama deprem öncesi oluşan tepkilerde en çok hayvanların duyarlılıkları göze çarpmıştır. Bilhassa karıncalar en bariz tepkiyi veren canlılar olmuştur. Diğer hayvanlar üzerindeki tespitlerde çok ilginç. Bu konuda anlatılan birkaç örneği vermek isterim...
Deprem öncesi değişen hayvan davranışlarından en önemlisi karıncalarda görülüyor. Bir apartmanın üçüncü katında aniden çoğalan karıncaların dikkatlice izlenmesi öneriliyor. Çünkü karıncalar deprem öncesi yuvalarını terk ediyor, ateş üstünde gibi yürüyor, zincir oluşturuyor ve küme küme toplanıyorlar. Kümelerdeki karıncaların yüzde 80’inin ölmesi depremin 6,5-7 şiddetinde olacağına işaret ediyor. Depremden 1-3 gün önce böcek ve hayvan davranışlarında, 1 saat-1 hafta önce gökyüzünde, 1-3 ay önce bitki ve ağaçlarda, 1 saat-2 hafta önce deniz ve göllerde, 1 saat-3 ay önce yeraltı sularında çeşitli değişiklikler gözleniyor. Çoğu zaman anlam verilemeyen bu değişimler şöyle sıralanıyor: “At, eşek ve inekler iplerini koparıyor, ahır kapılarından dışarı çıkmak istiyor ve tepelere doğru koşuyorlar. Tavşan ve fareler binaların üst katlarına kaçışıyorlar, direklere tırmanıyorlar ve yere inmek istemiyorlar. Domuzlar toprağı delicesine eşeliyorlar. Kediler, kutu ya da çöp bidonu içine giriyorlar, top gibi sıkışıp titriyorlar. Köpekler, korku dolu hiç durmadan havlıyorlar. Balıklar, göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzüyor, nedensiz bir şekilde ölüyor ve karaya vuruyorlar. Ördek, kaz ve kuğular, göle girmek istiyorlar. Göldekiler de ölüyor. İpek böcekleri arka arkaya diziliyorlar. Yengeçler plajda dolaşıyor. Martılar gruplar halinde karaya doğru uçuyorlar. Karada da gürültülü bir şekilde bağırarak çember oluşturarak uçuyorlar. Büyükbaş hayvanlar ise depremden 3-4 gün önce elektromanyetik ışınlardan etkilenmeye başlıyorlar.” Deprem ile ilgili sizinle paylaşmak istediğim başka bir konu ise, deprem esnasında yaşama şansımızı yükseltebileceğimiz bazı yerlerdir. Önemli olduğunu düşündüğüm için, bilgi vermek istedim.
Enkaz çalışmalarında genelde, canlı kalanların yüzde 90'nını, çelik yapı olan yerlerde sığınan insanlarımızdı. Yanı küçük buzdolabı(büyük buzdolabının devrilme tehlikesi var), çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi. Yukarıdan düşen beton, bu aletlerin üzerine düşünce kırılıyor ve orada "Hayat üçgeni " denilen yer oluşuyor. İşte orada embriyo şeklinde sığınan bir insanın hayatta kalma şansı yüksek oluyor. Mutfak tezgâhında ki mermerlerde bu görevi yapıyor, ama ne var ki tüp olan mutfaklar tehlike arz ediyor. Türkiye deprem bölgesi. Bu bir gerçek. Hepimiz önce evimizin içinde bazı önlemleri almamız lazım. Dolaplarımızı sabitlemek gibi, yataklarımızı camlardan uzak yerlere kurmak gibi. Her an deprem korkusuyla yaşamak iyi bir şey değil, ama tamamen bu olasılığı göz ardı etmek de sorumsuzluk. Ev alırken, ya da kiralarken, sadece dış görünüşüne değil, iç döşemesine değil de, temelini de sorgulayalım. Zeminine bakalım. Otokontrolle müteahhitlerimizi düzgün malzeme kullanmaya zorlayalım.
Deprem öncesi değişen hayvan davranışlarından en önemlisi karıncalarda görülüyor. Bir apartmanın üçüncü katında aniden çoğalan karıncaların dikkatlice izlenmesi öneriliyor. Çünkü karıncalar deprem öncesi yuvalarını terk ediyor, ateş üstünde gibi yürüyor, zincir oluşturuyor ve küme küme toplanıyorlar. Kümelerdeki karıncaların yüzde 80’inin ölmesi depremin 6,5-7 şiddetinde olacağına işaret ediyor. Depremden 1-3 gün önce böcek ve hayvan davranışlarında, 1 saat-1 hafta önce gökyüzünde, 1-3 ay önce bitki ve ağaçlarda, 1 saat-2 hafta önce deniz ve göllerde, 1 saat-3 ay önce yeraltı sularında çeşitli değişiklikler gözleniyor. Çoğu zaman anlam verilemeyen bu değişimler şöyle sıralanıyor: “At, eşek ve inekler iplerini koparıyor, ahır kapılarından dışarı çıkmak istiyor ve tepelere doğru koşuyorlar. Tavşan ve fareler binaların üst katlarına kaçışıyorlar, direklere tırmanıyorlar ve yere inmek istemiyorlar. Domuzlar toprağı delicesine eşeliyorlar. Kediler, kutu ya da çöp bidonu içine giriyorlar, top gibi sıkışıp titriyorlar. Köpekler, korku dolu hiç durmadan havlıyorlar. Balıklar, göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzüyor, nedensiz bir şekilde ölüyor ve karaya vuruyorlar. Ördek, kaz ve kuğular, göle girmek istiyorlar. Göldekiler de ölüyor. İpek böcekleri arka arkaya diziliyorlar. Yengeçler plajda dolaşıyor. Martılar gruplar halinde karaya doğru uçuyorlar. Karada da gürültülü bir şekilde bağırarak çember oluşturarak uçuyorlar. Büyükbaş hayvanlar ise depremden 3-4 gün önce elektromanyetik ışınlardan etkilenmeye başlıyorlar.” Deprem ile ilgili sizinle paylaşmak istediğim başka bir konu ise, deprem esnasında yaşama şansımızı yükseltebileceğimiz bazı yerlerdir. Önemli olduğunu düşündüğüm için, bilgi vermek istedim.
Enkaz çalışmalarında genelde, canlı kalanların yüzde 90'nını, çelik yapı olan yerlerde sığınan insanlarımızdı. Yanı küçük buzdolabı(büyük buzdolabının devrilme tehlikesi var), çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi. Yukarıdan düşen beton, bu aletlerin üzerine düşünce kırılıyor ve orada "Hayat üçgeni " denilen yer oluşuyor. İşte orada embriyo şeklinde sığınan bir insanın hayatta kalma şansı yüksek oluyor. Mutfak tezgâhında ki mermerlerde bu görevi yapıyor, ama ne var ki tüp olan mutfaklar tehlike arz ediyor. Türkiye deprem bölgesi. Bu bir gerçek. Hepimiz önce evimizin içinde bazı önlemleri almamız lazım. Dolaplarımızı sabitlemek gibi, yataklarımızı camlardan uzak yerlere kurmak gibi. Her an deprem korkusuyla yaşamak iyi bir şey değil, ama tamamen bu olasılığı göz ardı etmek de sorumsuzluk. Ev alırken, ya da kiralarken, sadece dış görünüşüne değil, iç döşemesine değil de, temelini de sorgulayalım. Zeminine bakalım. Otokontrolle müteahhitlerimizi düzgün malzeme kullanmaya zorlayalım.