Bir maddenin dayanıklılığı o maddenin elastikiyeti ile bağlantılıdır.
Bunun için ne tam sert ne akışkan ne de yumuşak olmayan ideal bir karışıma ihtiyaç vardır.
Peki bu önerme sadece somut maddesel yapılarla mı alakalıdır.
Elbette değil. Ruhumuzun da içinden geçtiği zamanla deneyimlediği olaylar, o olaylara verdiği tepkiler ve elde ettiği sonuçlar ile olası başka ihtimal deneyimleri ve edindiği mukavemete bağlı olarak kazandığı bir elastikiyet katsayısı vardır.
Yaşadığımız olaylar ve o olaylara verdiğimiz tepkiler ve o tepkiler sonucu algı ve tecrübelerimiz ruhumuzda bir esneme gücü yaratır. O esneme gücü ile olayları yorumlama biçimimiz refleksif olmaktan çıkıp daha soğukkanlı bir yoruma bürünürler.Zira çok bilindik bir ifade ile bizim o ruh hallerimizi belirleyen başımıza gelen olaylar değil o olaylara verdiğimiz tepkilerdir. İşte ruh ve maddeyi aynı birim güçte buluşturan da o elastikiyet kat sayısı ile ruhun ve maddenin kırılganlığı, belli bir dayanıklılık mertebesine ulaşır. Hayat ne kırılgan ne de akışkan olmakla baş edilebilir. Başımıza gelenler karşında aşırı sert bir tavır sergilemek bizi kırılgan nesnelerle aynı düzleme taşır. Zira kırılganlığımız sertliğimizden beslenir.Tolerans limitlerimizin daraltılması bizi sıkışmış ve sert bir yapı haline getirir.Ruhun bu aldığı biçime beden de uyar ve biz bunu dışarıdan bir başkasında farkederiz. Aşırı akışkan bir mekanizma da bizi olaylar ve durumlar karşısında vurdumduymaz yapar ki,bu da sertleşip çatlamış toprağa suyun değmeden geçip gitmesi gibidir.
Gözle görünmese de bilinmeli ki ,ruh yükle ağırlaşır. Rollerimiz takıntılarımız ve hezeyanlarımızla hüzünlerimizi gözden geçirip gereksiz ve artık bize zarar verenlerle yüzleşmedikçe elastikiyet kazanmamız neredeyse imkansızlaşır.
Bunun için ne tam sert ne akışkan ne de yumuşak olmayan ideal bir karışıma ihtiyaç vardır.
Peki bu önerme sadece somut maddesel yapılarla mı alakalıdır.
Elbette değil. Ruhumuzun da içinden geçtiği zamanla deneyimlediği olaylar, o olaylara verdiği tepkiler ve elde ettiği sonuçlar ile olası başka ihtimal deneyimleri ve edindiği mukavemete bağlı olarak kazandığı bir elastikiyet katsayısı vardır.
Yaşadığımız olaylar ve o olaylara verdiğimiz tepkiler ve o tepkiler sonucu algı ve tecrübelerimiz ruhumuzda bir esneme gücü yaratır. O esneme gücü ile olayları yorumlama biçimimiz refleksif olmaktan çıkıp daha soğukkanlı bir yoruma bürünürler.Zira çok bilindik bir ifade ile bizim o ruh hallerimizi belirleyen başımıza gelen olaylar değil o olaylara verdiğimiz tepkilerdir. İşte ruh ve maddeyi aynı birim güçte buluşturan da o elastikiyet kat sayısı ile ruhun ve maddenin kırılganlığı, belli bir dayanıklılık mertebesine ulaşır. Hayat ne kırılgan ne de akışkan olmakla baş edilebilir. Başımıza gelenler karşında aşırı sert bir tavır sergilemek bizi kırılgan nesnelerle aynı düzleme taşır. Zira kırılganlığımız sertliğimizden beslenir.Tolerans limitlerimizin daraltılması bizi sıkışmış ve sert bir yapı haline getirir.Ruhun bu aldığı biçime beden de uyar ve biz bunu dışarıdan bir başkasında farkederiz. Aşırı akışkan bir mekanizma da bizi olaylar ve durumlar karşısında vurdumduymaz yapar ki,bu da sertleşip çatlamış toprağa suyun değmeden geçip gitmesi gibidir.
Gözle görünmese de bilinmeli ki ,ruh yükle ağırlaşır. Rollerimiz takıntılarımız ve hezeyanlarımızla hüzünlerimizi gözden geçirip gereksiz ve artık bize zarar verenlerle yüzleşmedikçe elastikiyet kazanmamız neredeyse imkansızlaşır.