Toplumsal varlığımızın ilk tohumları olgular olarak kendini var eder. Bir olgu aklın ve ruhun imbiğinden damıtılmadıkça içimizden yarayışsız bir şekilde yok olur gider. Tohum nasıl toprakla güneşten sudan el alıp filize evrilir. Olgu da akıl ve ruhtan el alarak erdeme dönüşür. Kelimeler cümle içinde ambalajı açılmamış harf dizinleridir. Onlara can veren akıl ve ruhtur. O zaman ki o kelime bir kavram olarak benliğimizdeki yerini var eder.Yasaların ve kuralların varlığı ve özlerindeki eksiklik bu filize dönüşememiş tohum evresinde kalmalarındandır. O yüzden yasa ve kural bir gözetmene ve bir yaptırım gücüne ihtiyaç duyar.
Bir ülke bir sistem bir kalabalık, ne kadar detaylı yasa ve kanunla yönetiliyorsa, orada insana dair bir eksiklik ve güvensizlikten söz edebiliriz. Antik Yunanda Homeros tanrıları şiirlerle var ederek, daha doğrusu onların varlığına şairane bir bakış açısıyla vurgu yaparak insanın özündeki o duygu ve ruh yanına hitap etmek istemiştir kim bilir. İnsan insan yanına bireysel bir bakış açısıyla bakarsa bencil ve öznel bir varlık olarak kalır. Ama ona kavramsal ve değişmeyen bir yapı olarak insan gözüyle bakarsa iste orda erdem kendiliğinden yeşerir.
Erdemlere toplumsallık duygusuyla ulaşılabilmesinin yanında iste bu detay yatmaktadır. İnsan kendine bakarsa çıkarcı bencil ve ilkel yanına kulak kesilir. Ama insan kendisiyle beraber var olan türdeşine ve tüm değişmeyen aleme bakarsa erdemin esintisine ve büyüsüne orda ulaşacaktır. Ibn-i Rüşd kendisine sorulduğunda insanin en yüksek amacının mutluluk olduğunu, bunun da içtima ile yani toplumsallıkla gerçekleşeceğini ve toplumsallık duygusunun da erdemlerle var olacağını söyler.Bu işin pratik detayı değişmeyene bakmaktır değişen dönüşen hiç bir şey tanrısal değildir. Ama değişmeyecek olan tanrısal olan kavramlardır. İnsan değişmeyecek bir kavramsal ifadedir ve tanrısaldır. Ama her birimiz bireysel varlığımız tikel olan değişkendir. Olgunun değere dönüşmesini bir örnekle pekiştirerek sonlandırmak istiyorum.
Kızım ergenlik dönemine girdiğinde en büyük kaygım kızımın yalanı öğrenip bana yalan söylemeye başlamasıydı. Ve her ebeveyn, çocuğuna yalan söylemenin zararları ile ilgili bir sürü şey söylemiştir eminim. Yillar sonra kızım bana bir sohbet esnasında ona yalan ile ilgili söylediğim sözün onu nasıl etkilediğini ve asla unutamadığını söyledi.
Bana hatırlattığı kadar demiştim ki;
"Kızım çok iyi bir doktor, mühendis, arkadaş, anne, eş ya da onlarca güzel ve gururlu şey olabilirsin.
Ama bir gün bana yalan söylersen bilesin ki benim en büyük pişmanlığım olursun."
Bir ülke bir sistem bir kalabalık, ne kadar detaylı yasa ve kanunla yönetiliyorsa, orada insana dair bir eksiklik ve güvensizlikten söz edebiliriz. Antik Yunanda Homeros tanrıları şiirlerle var ederek, daha doğrusu onların varlığına şairane bir bakış açısıyla vurgu yaparak insanın özündeki o duygu ve ruh yanına hitap etmek istemiştir kim bilir. İnsan insan yanına bireysel bir bakış açısıyla bakarsa bencil ve öznel bir varlık olarak kalır. Ama ona kavramsal ve değişmeyen bir yapı olarak insan gözüyle bakarsa iste orda erdem kendiliğinden yeşerir.
Erdemlere toplumsallık duygusuyla ulaşılabilmesinin yanında iste bu detay yatmaktadır. İnsan kendine bakarsa çıkarcı bencil ve ilkel yanına kulak kesilir. Ama insan kendisiyle beraber var olan türdeşine ve tüm değişmeyen aleme bakarsa erdemin esintisine ve büyüsüne orda ulaşacaktır. Ibn-i Rüşd kendisine sorulduğunda insanin en yüksek amacının mutluluk olduğunu, bunun da içtima ile yani toplumsallıkla gerçekleşeceğini ve toplumsallık duygusunun da erdemlerle var olacağını söyler.Bu işin pratik detayı değişmeyene bakmaktır değişen dönüşen hiç bir şey tanrısal değildir. Ama değişmeyecek olan tanrısal olan kavramlardır. İnsan değişmeyecek bir kavramsal ifadedir ve tanrısaldır. Ama her birimiz bireysel varlığımız tikel olan değişkendir. Olgunun değere dönüşmesini bir örnekle pekiştirerek sonlandırmak istiyorum.
Kızım ergenlik dönemine girdiğinde en büyük kaygım kızımın yalanı öğrenip bana yalan söylemeye başlamasıydı. Ve her ebeveyn, çocuğuna yalan söylemenin zararları ile ilgili bir sürü şey söylemiştir eminim. Yillar sonra kızım bana bir sohbet esnasında ona yalan ile ilgili söylediğim sözün onu nasıl etkilediğini ve asla unutamadığını söyledi.
Bana hatırlattığı kadar demiştim ki;
"Kızım çok iyi bir doktor, mühendis, arkadaş, anne, eş ya da onlarca güzel ve gururlu şey olabilirsin.
Ama bir gün bana yalan söylersen bilesin ki benim en büyük pişmanlığım olursun."