Uygarlığın zorunlu devinimi gereği kağıt hayatımızdan sessizce ve usul usul çekiliyor.
O çekildikçe yaşama dair biçimler de şekil ve ruh değiştiriyor, silikleşiyor.
O bembeyaz bulut soldukça özlem, hasret, aşk, sabır gibi duygular ve kavramlar da onunla beraber solup, mevsimsiz olan turfanda kavramlara dönüşüyor.
Kağıt gidince baktı olmuyor, mektup da eşyalarını toplayıp çıkıp gitti hayatımızdan.
Artık o,"Nasılsınız iyi misiniz diye başlayan. Bizleri soracak olursanız diye devam eden ve özlemini mahcubiyetine gizleyip hasretle öpüyorumla son bulan satırlar yok artık.
Hiç unutmam üniversite de bir arkadaşım kaldığımız yurdun Kız Kulesi’ne bakan etüt odasının penceresinden uzaklara dalıp kağıda yüklediği hasretinin son cümlesini "Sana hoşça kal diyorum sevgilim, tekrar merhaba diyebilmek için" diyerek bitirir ve ondan gelecek cevabı sabrını hasretine motif yapıp ilmek ilmek dokurdu. Kağıttan sonra mektup mektuptan sonra da postacı çikti hayatımızdan. Postacılar hala var ama artık hiç birisi çok sevinçli haberler getirmiyor. Ve o yar artık yakacak bir mektup ucu bile bulamıyor. Ve o hatıra defterleri. "Bana kalbin kadar temiz olan bu sayfayı" diye başlayan özlemin ilk vagonu buğulu satırlar.
Oysa her şey yoksunuyla var olur. Kağıt ve sonrasında mektup hayatımızdan çıkınca Hız ve haz kavramlarının egemen olduğu bir çağın kurbanları olduk her birimiz.
Konfor ve teknoloji ile birlikte multimedya çağının argümanları word padler ve sms’ler oldu.
Tabii sanat ve sanatçı da bu dönüşümden nasibini aldı.
Uzun uzadıya konusunu yazmayacağım ama Spike Jonzen’in yönetmenliğini yaptığı 2014 Amerikan yapımı "Her" isimli film benim bu meramımın beyazperdeye aktarılmış hali.
Velhasıl; eğer bu yazıyı internetten okumayıp elinizde tuttuğunuz kağıttan okuyorsanız bir direnişin sembolü elimizde kalan son kağıt parçası ile hem halsiniz demektir.
Ve ben bizi kendi debisine mahkum eden bu akıntının aksine, güzel bir yeni yıl dileği ile sonlandırmam gerekirse,
Güneşi maviye dağları sarıya boyayacağın. Doya doya sevinip kana kana sevileceğin. Hala dünyayı bir oyuncak bebek kadar küçük, su birikintisinde yüz durdu gün bir kağıt kayık gibi coşkulu kılacağın.
Parmaklarının içini çamura bulayıp avuçlarının içiyle bizi korkutacağın.
Korkuturken deli gibi eğleneceğin.
Hala güne bir varmış gibi masalla başlayıp,bir yokmuş gibi çocuk yoksunluğu ve huzuruyla her şeyden habersizce uyuduğun.
Az, eksik ve küçük şeylerle büyük mutluluklar yaşayacağın. Gerçeği ile değil oyuncağıyla bile deli mutlu olacağın. Ve hala hayal kurmayı başarabilen çocuk ruhuna ve çıkarsız ve hesapsızca seveceğin o minik ve çocuk yüreğine geri döneceğin, ESKİ BİR YIL DİLİYORUM.
KÖŞE YAZILARI
10 Ocak 2020 - 12:25
Eski yıllar diliyorum
Uygarlığın zorunlu devinimi gereği kağıt hayatımızdan sessizce ve usul usul çekiliyor
KÖŞE YAZILARI
10 Ocak 2020 - 12:25
İlginizi Çekebilir