“Kolektif beyin diye bir şey yoktur. Kolektif düşünce diye bir şey de yoktur. Bir grup insanın vardığı anlaşma, ya bir uzlaşma, ödün verme sürecidir, ya da birçok bireysel düşüncelerin bir ortalamasıdır. İkincil önem taşıyan bir şeydir. Birincil eylem, yani mantık yürütme süreci... Bir tek kişinin tek başına yapması gereken bir şeydir. Yemekleri bir sürü insana paylaştırabiliriz. Ama kolektif bir midede sindiremeyiz. Hiç kimse kendi ciğerlerini, başkasının yerine solumak için kullanamaz. Hiç kimse kendi beynini, başka birinin yerine düşünmek için de kullanamaz. Vücudun ve ruhun bütün işlevleri bireysel ve özeldir. Paylaşılamazlar ve devredilemezler.”
Yukarıda okuduğunuz satırlar bir romandan alıntıdır. Keşke herkes bu romana ulaşarak okuyabilse ama piyasada yok. Bulunsa bile 800 lira ile bin lira arasında bir ücrete satılıyor. Bunun nedeni ise bir kişinin bütün yayın hakkını almış olması. O kişinin adını yazmak istemiyorum, Hayatın Kaynağı romanını okuduktan sonra yayınevi kuran bir kişi. Kitabı okuyan kişilerin hayatında çok etki bırakan ve akışını değiştiren bir eser Hayatın Kaynağı.
Yaklaşık 15 yıl önce bir solukta okuduğum bu etkileyici romanın içeriğinden bahsetmek istiyorum. Hayatın Kaynağı Ayn Rand’in 1943 yılında kaleme aldığı ve Ayn Rand adına ilk önemli edebi başarıyı kazandığı romanı. Kitabın ismi Rand’in, “insanın egosu ilerleyişinin kaynağıdır” cümlesinden geliyor. Hayatın kaynağı Howard Roark adındaki idealist genç bir mimarın hayatını incelemektedir. Kitap 12 yayımcı tarafından reddedilmiş ve sonunda genç editör Bobbs- Merrill Şirketinin baş ofise dayatması sonucu yayımlanabilmiştir. Genç editörün şu şekilde bir dayatmada bulunduğu bilinir. “Eğer bu size göre bir kitap değilse, ben de o zaman size göre bir editör değilim.” Tüm olumsuz eleştirilere rağmen kitap binlerce insan tarafından okundu. Roman, 1949 yılında Gary Cooper’ın başrolde bulunduğu ve planının Rand tarafından kaleme alındığı bir Hollywood filmi olarak seyirciye ulaşmıştır. HAYATIN KAYNAĞI’NDA OLAYLARIN ÖRGÜSÜ
Son derece parlak genç bir mimar olan Howard Roark mimarlık okulundan, hem de son senesine gelmişken kovulur. Gerekçesiyse okulun geleneksel düzenine uygun çizimleri reddetmesidir. Roark okuldan kovulmasını engellemek adına hiçbir şey yapmamakla beraber, aklında bir tek istek vardır. Herkesin yüzkarası olarak nitelendirdiği, sıra dışı çizimleriyle sadece bir süre halkın ilgisini çekebilmiş, son zamanlardaysa hiç de gözde olmayan, Roark’un hayranlık duyduğu mimar Henry Cameron’un yanına gidip onunla çalışabilmek. Roark’un, okulunu birincilikle bitiren okul arkadaşı Peter Keating de New York'a taşınarak prestijli bir mimari firması olan, başındaki ünlü Guy Francon tarafından idare edilen, Francon & Heyer de çalışmaya başlamıştır. Roark ve Cameron güzel eserler ortaya çıkarıyor ama projeleri görmezden geliniyordu, buna karşın Peter Keating’in yeteneği her fırsatta övgüye değer bulunarak ona sürekli bir başarı getiriyordu. Henry Cameron emekliye ayrıldığında ve finansal anlamda çöktüğünde Roark kendine ufak bir ofis açabilİR. Kendisinin müşterilerini memnun etmek için uzlaşmaya yanaşmayan tarzı sonunda ofisini kapatıp Connecticut adlı bir yerde granit taşocağında çalışmaya zorlamıştır kendini.
Connecticutt'a o sıralar Guy Francon’un güzel ve zeki kızı Dominique Francon toplumdan midesi bulanmış ve kendine aile malikhanesinde dinlenme süreci tanımıştır. Dominique taşocağındaki işleri seyre geldiği günlerden birinde Roark’u görür görmez onun ellerindeki çevikliği ve kişiliğindeki anlam verilemez çekiciliği hisseder. Roark da aynı şekilde kızdan çok etkilenir… HAYATIN KAYNAĞI’NDAN ALINTILAR
Bu haftaki yazıma romandan kısa alıntılar ile noktalamak istiyorum.
"Görüyorsunuz ya, Bay Roark, dinsel bir yer olmakla birlikte, çok daha derin bir anlamı var. insan ruhu tapınağı adına dikkat etmişsinizdir. Başkalarının belki müzikle yapmaya çalıştığı gibi biz de taşlarla bir şeyi yakalamaya çalışıyoruz. Dar bir mezhebi ya da inancı değil, tüm dinlerin çekirdeğini. Nedir dinlerin çekirdeği? İnsan ruhunun en yüksek, en soylu, en iyi haline ulaşma çabasıdır. İdealin yaratıcısı ve fatihi olan insan ruhu, evrenin o büyük, hayat veren gücü, insanın kahraman ruhu. göreviniz bu, bay Roark. Roark ellerinin tersiyle gözlerini ovdu. Çaresizlik içindeydi. Mümkün değildi bu. Yorgun bir sesle, ‘Bay Stoddard, korkarım bir hata yaptınız,’ dedi. ‘Aradığınız adam ben değilim. bu işi üstlenmemin doğru olacağı kanısında değilim. Ben tanrıya inanmam.’
"Başkaları için yaşamaya kalkan kişi, bir bağımlıdır. Amaçları açısından bir asalaktır, hizmet ettiği kimseleri de asalak haline getirir. Bu ilişkiden doğabilecek tek şey, birlikte yozlaşmaktır. Kavram olarak imkânsız bir şeydir bu. Gerçek hayatta buna en yakın olan şey, başkalarına hizmet etmek için yaşayan kişidir ki o da köledir. Eğer fiziksel kölelik bile iğrenç bir kavram gibi gözüküyorsa, ruhsal kölelik bundan ne kadar daha iğrenç bir kavram olmalıdır. Ama kendini kendi isteğiyle köle haline getiren, bunu sevgi uğruna yaptığını söyleyen adam, yaratıkların en aşağılığıdır."
Yukarıda okuduğunuz satırlar bir romandan alıntıdır. Keşke herkes bu romana ulaşarak okuyabilse ama piyasada yok. Bulunsa bile 800 lira ile bin lira arasında bir ücrete satılıyor. Bunun nedeni ise bir kişinin bütün yayın hakkını almış olması. O kişinin adını yazmak istemiyorum, Hayatın Kaynağı romanını okuduktan sonra yayınevi kuran bir kişi. Kitabı okuyan kişilerin hayatında çok etki bırakan ve akışını değiştiren bir eser Hayatın Kaynağı.
Yaklaşık 15 yıl önce bir solukta okuduğum bu etkileyici romanın içeriğinden bahsetmek istiyorum. Hayatın Kaynağı Ayn Rand’in 1943 yılında kaleme aldığı ve Ayn Rand adına ilk önemli edebi başarıyı kazandığı romanı. Kitabın ismi Rand’in, “insanın egosu ilerleyişinin kaynağıdır” cümlesinden geliyor. Hayatın kaynağı Howard Roark adındaki idealist genç bir mimarın hayatını incelemektedir. Kitap 12 yayımcı tarafından reddedilmiş ve sonunda genç editör Bobbs- Merrill Şirketinin baş ofise dayatması sonucu yayımlanabilmiştir. Genç editörün şu şekilde bir dayatmada bulunduğu bilinir. “Eğer bu size göre bir kitap değilse, ben de o zaman size göre bir editör değilim.” Tüm olumsuz eleştirilere rağmen kitap binlerce insan tarafından okundu. Roman, 1949 yılında Gary Cooper’ın başrolde bulunduğu ve planının Rand tarafından kaleme alındığı bir Hollywood filmi olarak seyirciye ulaşmıştır. HAYATIN KAYNAĞI’NDA OLAYLARIN ÖRGÜSÜ
Son derece parlak genç bir mimar olan Howard Roark mimarlık okulundan, hem de son senesine gelmişken kovulur. Gerekçesiyse okulun geleneksel düzenine uygun çizimleri reddetmesidir. Roark okuldan kovulmasını engellemek adına hiçbir şey yapmamakla beraber, aklında bir tek istek vardır. Herkesin yüzkarası olarak nitelendirdiği, sıra dışı çizimleriyle sadece bir süre halkın ilgisini çekebilmiş, son zamanlardaysa hiç de gözde olmayan, Roark’un hayranlık duyduğu mimar Henry Cameron’un yanına gidip onunla çalışabilmek. Roark’un, okulunu birincilikle bitiren okul arkadaşı Peter Keating de New York'a taşınarak prestijli bir mimari firması olan, başındaki ünlü Guy Francon tarafından idare edilen, Francon & Heyer de çalışmaya başlamıştır. Roark ve Cameron güzel eserler ortaya çıkarıyor ama projeleri görmezden geliniyordu, buna karşın Peter Keating’in yeteneği her fırsatta övgüye değer bulunarak ona sürekli bir başarı getiriyordu. Henry Cameron emekliye ayrıldığında ve finansal anlamda çöktüğünde Roark kendine ufak bir ofis açabilİR. Kendisinin müşterilerini memnun etmek için uzlaşmaya yanaşmayan tarzı sonunda ofisini kapatıp Connecticut adlı bir yerde granit taşocağında çalışmaya zorlamıştır kendini.
Connecticutt'a o sıralar Guy Francon’un güzel ve zeki kızı Dominique Francon toplumdan midesi bulanmış ve kendine aile malikhanesinde dinlenme süreci tanımıştır. Dominique taşocağındaki işleri seyre geldiği günlerden birinde Roark’u görür görmez onun ellerindeki çevikliği ve kişiliğindeki anlam verilemez çekiciliği hisseder. Roark da aynı şekilde kızdan çok etkilenir… HAYATIN KAYNAĞI’NDAN ALINTILAR
Bu haftaki yazıma romandan kısa alıntılar ile noktalamak istiyorum.
"Görüyorsunuz ya, Bay Roark, dinsel bir yer olmakla birlikte, çok daha derin bir anlamı var. insan ruhu tapınağı adına dikkat etmişsinizdir. Başkalarının belki müzikle yapmaya çalıştığı gibi biz de taşlarla bir şeyi yakalamaya çalışıyoruz. Dar bir mezhebi ya da inancı değil, tüm dinlerin çekirdeğini. Nedir dinlerin çekirdeği? İnsan ruhunun en yüksek, en soylu, en iyi haline ulaşma çabasıdır. İdealin yaratıcısı ve fatihi olan insan ruhu, evrenin o büyük, hayat veren gücü, insanın kahraman ruhu. göreviniz bu, bay Roark. Roark ellerinin tersiyle gözlerini ovdu. Çaresizlik içindeydi. Mümkün değildi bu. Yorgun bir sesle, ‘Bay Stoddard, korkarım bir hata yaptınız,’ dedi. ‘Aradığınız adam ben değilim. bu işi üstlenmemin doğru olacağı kanısında değilim. Ben tanrıya inanmam.’
"Başkaları için yaşamaya kalkan kişi, bir bağımlıdır. Amaçları açısından bir asalaktır, hizmet ettiği kimseleri de asalak haline getirir. Bu ilişkiden doğabilecek tek şey, birlikte yozlaşmaktır. Kavram olarak imkânsız bir şeydir bu. Gerçek hayatta buna en yakın olan şey, başkalarına hizmet etmek için yaşayan kişidir ki o da köledir. Eğer fiziksel kölelik bile iğrenç bir kavram gibi gözüküyorsa, ruhsal kölelik bundan ne kadar daha iğrenç bir kavram olmalıdır. Ama kendini kendi isteğiyle köle haline getiren, bunu sevgi uğruna yaptığını söyleyen adam, yaratıkların en aşağılığıdır."