Dan Millman'ın "Hayatınızın Amacı" adlı kitabında yasa şu şekilde ifade ediliyor;
“İnanç Yasası, bizim okuduğumuzdan, işittiğimizden ya da öğrendiğimizden daha çok şey bildiğimizi kabul temeline dayanır. Daha çok şey biliriz çünkü biz daha öteye bir şeyiz, Evrensel bilgelik ile direkt bağlantıya sahibiz; yapmamız gereken sadece bakmak, dinlemek ve itimat etmektir.
Kendimize itimat etmemiz; İnançlarımızı bir kenara süpürerek, en derin sezgilerimize itimat etmemiz anlamına gelir. Bunun ötesinde, sezgi dediğimiz şey, spritüal yasalar olarak tezahür eden aynı evrensel zekadan beslenir.
Öz’e gerçekten itimat etmeyi öğrendiğimizde; Öz’ün sadece kendi içimizde değil başkalarının da içinde olduğunu kavrar; Öz’ün “kendimiz” ve “başkaları” dediğimiz parçasına da itimat edebiliriz.
Bu yasa; sadece tüm durumların bize hizmet ettiğine inanmak ya da ummak değil, yüksek bilgeliğe dayanan direkt kabuldür, (bütüne-olana-evrene-Tanrı’ya-kendimize) itimat etme cesaretidir.”
Hayata güvenmeyi öğrenmek, içimizdeki sesi duymayı öğrenmek, zamana, evrensel yasalara ve evrensel zekaya güvenmek… Ne dersek diyelim hepsi aynı kapıya çıkıyor aslında. Bütün bunlar bizi (bireysel olarak tek tek) ve Öz’ü oluşturan şeyler. Her şey bir arada güzel ve anlamlı, her şey birbiriyle uyumlu ve güzel çalışıyor hayat ve zaman içinde. O yüzden nereye bakarsak bakalım aynı cevapları alıyoruz sorularımız için. İster hayata bakmak, ister doğaya bakmak, ister evrensel zekaya bakmak… Her şey aynı sistemde çalışıyorsa eğer neden sürekli kendimiz dışındaki şeylere bakıyoruz??? Her şeyde olan öz bizim içimizde de varsa en kestirme yol kendi içimize bakmak değil mi?! Aradığımız her şey en yakınımızda, içimizde… O halde kendimizi anlamaya çalışmak ve içimizdeki öz ile ve evrensel zekayla buluşmak yeryüzünde ulaşabileceğimiz en yüksek mertebe… Nedense bunu başaramıyoruz çünkü gözümüz içeriye bakmaya değil kendimizden dışarıya bakmaya odaklı her zaman. Yetiştiriliş tarzımız, inançlarımız, alışkanlıklarımız, insanın kurduğu(!) dünyasal sistemler…vs Her şey bizim dışımızda ve bizi yönetmek üzere kurgulanmış. Bunun başlangıcı ve sebepleri bambaşka ve derin bir konu, o yüzden bu konuya hiç girmeyelim. Şu an odaklanmamız gereken şey “içimizdeki Öz’e odaklanmak ve onunla buluşmak” Bu bizim gerçek inancımızı oluşturuyor. Bize her şey hakkında cevapları sağlayan kaynağa götürüyor. Tasavvuftaki “vuslat” kavramı da “buluşma, kavuşma” anlamına gelen içimizdeki Öz’le kavuşmayı anlatıyor. Zaten içimizdeki Öz de Allah’ın bir parçası.
Birçok dinin ve öğretinin özü (yozlaştırılmayan öz dinler ve öğretiler) de Öz ile buluşmayı anlatıyor asırlardır. Ancak biz dinlerle- öğretilerle aramızdaki insanlara ve elden ele geçen değişmiş bilgilere inanmaya başladığımızda kaynaktan ÖZ’den uzaklaştık ve kaybolduk. Yolu bulmak çoğu zaman ya mümkün olmadı ya da çok zorlaştı. Artık HATIRLAMA zamanı. İlk baştaki gerçek anlamı kavrama zamanı. Yaşadığımız zaman ve şartlar artık kendi kabuğumuza çekilip kendimize odaklanmamızı ve gerçek inancımızı sorgulama fırsatı verdi bizlere. Çok şükür bu yaşananlara… Çünkü tekrar kendimizi bulma cesareti göstermek zorunda kaldık, tekrar kaynakla buluşmaya başladık ve aslında dışarıda aradığımız her şeyin aslında içimizde hep var olduğunu görmemizi sağladı.
GERÇEK İNANÇ kendimize, hissettiklerimize, sezgilerimize güvenmemiz anlamına geliyor. Şimdi düşünelim bakalım… Olan bunca şeye rağmen kimler kendine, hayata ve zamana güveniyor??? Kendi adıma ben her zaman güvendim ve olan her şeyin bizim hayrımıza olduğunu biliyorum… Zamanın ve hayatın bunu kanıtlamasına ihtiyacım yok, çünkü gelecek güzel günlerin ışığını hissedebiliyorum. İçimdeki ses bana “her şey yolunda ve her şey güzel oluyor, biraz sabırlı ol, inanamaya ve güvenmeye devam et” diyor… Sevgiyle, ışıkla… ;)
Emel Uğur Kırıcı
YAZARLAR
16 Nisan 2020 - 10:04
İnanç yasası (Evrensel yasalar -11)
Dan Millman'ın "Hayatınızın Amacı" adlı kitabında yasa şu şekilde ifade ediliyor; “İnanç Yasası, bizim okuduğumuzdan, işittiğimizden ya da öğrendiğimizden daha çok şey bildiğimizi kabul temeline dayan
YAZARLAR
16 Nisan 2020 - 10:04