Günler 10 Kasım’a doğru ilerliyor. Ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün aramızdan ayrılış sene-i devriyesine yaklaşmaktayız yani. Son yıllarda Mustafa Kemal ile ilgili olarak büyük bir yıpratma operasyonuna şahit olduk. Basitleştirilmek istendi Mustafa Kemal, tıpkı yaşadığı yıllarda olduğu gibi. Osmanlı subayı olduğu yıllarda bizzat yaşamıştı bunu ulu önder. Şimdi de bizler yaşadık O hayatta değilken.
Ben Mustafa Kemal’in İstanbul’da Anadolu’ya niçin gitmek istediğini ve kurtuluş mücadelesini niçin Anadolu topraklarından başlattığını merak etmişimdir. Bundan uzunca bir süre önce bu merakımı ATATÜRK’ün anılarında buldum. Kasım ayı sebebiyle nakletmek istiyorum. Büyük bir ders çıkaracağınızdan eminim.
Mustafa Kemal Çanakkale’den sonra geldiği İstanbul’da annesi ile birlikte Beşiktaş Akaretler’de ki 76 nolu evde oturmaktadırlar. Bir müddet Mustafa Kemal harbiye nazırının odasına çağrılmayı ve o odadan Paşa olarak çıkmayı bekler ama bu beklentisi sonuçsuz kalır. Durum değerlendirmesi yapmak ve kendisi hakkında İstanbul’da neler olduğunu anlamak için çeşitli teşebbüsler yapar ve bu teşebbüslerden biri de hariciye nazırı Halil Bey ile görüşmek olur.
Hariciye nezaretinin dairesine kararlı adımlar gider. Önce nazırın müsteşar yardımcısının odasına girer. Muavin bey O’nu tanımaktadır ve saygı ile kabul ederek Çanakkale zaferleri için tebriklerini arz eder. Mustafa Kemal memnun olur. ‘Demek işler iyi gitmekte’ diye düşünür. Muavin beye nazır beyi görmek istediğini söyler ve muavin bey de hemen nazır beyin odasına gider ve döner. Bir dakika müsaade rica eder çünkü nazır bey yalnız değildir. Mustafa Kemal uzunca bir müddet bekler, içerde ki çıkar, başkaları girer ama bir türlü Mustafa Kemal nazır beyle görüşemez. Nazır beyin odasına girip çıkanların ardı arkası kesilmez bir türlü.
‘beyefendi hazretleri beni unuttular galiba’ der muavin beye. Muavin bey yeniden haber verir nazır beye;
‘lütfen bir dakika efendim çünkü nazır bey “beklesin” buyurdular’ der geri döndüğünde. Mustafa Kemal artık lafını sakınmaz muavin beyden;
‘sizin nazırınız bütün zamanını böyle manasız ziyaretleri kabul etmekle mi geçirir’ der ama Mustafa Kemal’in tabiriyle “terbiyeli haluk bir zat” olan muavin cevap vermez.
Nihayet nice sonra odacı gelerek kendisini nazır beyin yanına buyur eder ancak Mustafa Kemal ve muavin bey o esnada çok derin bir sohbettedirler ve Mustafa Kemal odacıya;
‘beklesinler’ diyerek sözü bitene kadar yerinden kalkmaz. Nihayet sözünü bitirip nazır beyefendinin muhteşem odasına girdiğinde nazır beyin kendisini ayakta karşıladığını görür. Nazır bey Mustafa Kemal’e askerlik durumunun, idare durumunun, umumi durumun pek parlak olduklarını süslü bir lisanla anlatır. Mustafa Kemal nezaketen dinler ve bazı mütalaalarını açıklamak istediğini söyleyip söz alınca hariciye nazırınınkinden tamamen başka bir lisanla konuşmaya başlar;
‘beyefendi vaziyet sizin gördüğünüz gibi parlak değildir’
‘ne demek istiyorsunuz anlayamıyorum’
‘Memleket ve her şey mahvolmak üzeredir ama siz hakikatler üzerinde benimle açık konuşmaktan çekiniyorsunuz. Halbuki karşılaştıracağımız fikirler aramızda kalacaktır. Hakikati konuşmaktan korkmayınız. Hakikat sizin konuştuklarınız değil, benim konuştuklarımdır’
‘Kumandan bey, biz size hürmet ettik çünkü bize dediler ki; Arı burnu ve Anafartalar kumandanı hizmet etti. Bunun için sizi iyi kabul etmek istemiştik fakat bugün bana bahsettiğniz şeylerin başka manada olduğunu hisseder gibi oluyorum ama bunların makam ve muhatabı ben değilim. Ben ordu başkumandanına, erkan-ı harbiyesine, büyük heyeti vükela ile beraber derin ve sarsılmaz itimat taşıyan bir nazırım. Sizin tereddüt ettiğiniz, sizin vakıf olmadığınız hakikatler bulunabilir ama bunları size açıklamakta mazurum. Size yanlış yere geldiğinizi ihtar etmek mecburiyetindeyim. Siz, başkumandanlığa, erkan-ı harbiyesine müracaat ediniz. Orada sizi lüzumu ve ihtiyacınız kadar aydınlatacak zatlar vardır.’
‘Beyefendi, farkında değimlisiniz ki bu memlekette artık milli bir erkan-ı harbiye (Genelkurmay) heyeti yoktur. O Alman erkan-ı harbiyesi ki, benim gibi asi bir askeri tardetmek kararı aldı. Beni o heyete mi gönderiyorsunuz?’
Mustafa Kemal odadan çıkar ve sonrasında öğrenir ki nazır kendisinden kabine de şikayetçi olmuştur ama Mustafa Kemal anlamıştır ki İstanbul’da kendisine yapacak iş yoktur. İstanbul O’nun dilinden ve düşüncelerinden anlamayacaktır.
Bu düşünceler ve davranışlar olmasaydı, bu gün biz de olmazdık. Enver ve takımının İngilizlere peşkeş çektiği topraklarımızda Ay Yıldızlı bayrağımız dalgalanamazdı. Gençlerimize ATATÜRK’ü anlatabilmenin yollarını bulmalıyız, yoksa ATATÜRK sevgisi olmayan bir kuşak yetişmekte.
YAZARLAR
05 Kasım 2019 - 10:29
İstanbul'dan Anadolu'ya
Günler 10 Kasım’a doğru ilerliyor
YAZARLAR
05 Kasım 2019 - 10:29
İlginizi Çekebilir