“Büyük bir yolculuktan döndükten sonra, anlattıkların, evinin taraçasında oturan bir insanın anlatacakları şeylerse o yolculuğu yapmış olmanın ne anlamı var.” Bu Lois Aragon'un bir şiirinden.
Bazı deneyimlerin hakkını vermek, duyarlı olmak, fark etmek ve biriktirmek anlamında ne kadar yalın, derin ve etkili bir deyiş... Şair Can Yücel de “ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” der. Aynı şey değilse de fikir yakınlıkları var kanımca. En nihayetinde yaşamın bir serüven, bir yolculuk olduğunu düşünürsek hakkını vermediğimiz, değerlendirmediğimiz bir anımız bile olmamalı. Bu yüzdendir ki bir saniyemin bile gasp edilmesine tahammülüm yoktur.
Son zamanlarda modumu düşüren pesimist durumlardan da kaçmayı öğrendim sanırım. Kimi zaman aklımızı gereksiz yığınlardan da korumalı. Şüphesiz herkesin kendine göre bir yöntemi vardır. Bana birkaç günlüğüne de olsa mekan değişikliği çok iyi geliyor. Eskilerin dediği gibi tebdili mekanda ferahlık vardır. En azından erken saatlerde bir yürüyüş yapılmalı. Neyse ki her zaman taze filizlenmiş ağaçlarla çiğ damlalarının buluştuğu koku, yeni sulanmış bir parça yeşillik, başından okşanmayı bekleyen yaramaz bir top fesleğen her zaman bulunuyor. Aramayı bilirsek daha niceleri... Sabah buğusunda sahilde, her minik dalgayla tekrar tekrar yıkanan rengarenk çakıl taşlarından bahsetmedim bile. Bu şekil optimist olmak kolay mı? Hele bu gibi ekonomik zorluklar olunca. “Temel ihtiyaçları halletmeden öteki ihtiyaçlara gereksinim duymak hele güzellikleri görmek çok zor” deseniz diyecek bir şey bulamıyorum. Lakin hep de olumsuzluklarla yaşanmaz ki. Tarihin kaydedildiğinden bu yana bir çok sıkıntı, zorluk hep olmuş. Öncesinden de olduğuna eminim. Kötülük problemi örneğin. Kötü niyetli kişiler, tiranlık hep olmuş. Üstelik sorun ekonomik de değilmiş. Psikologlar, eğitim bilimcileri, sosyologlar bunu hep anlamaya çalışmış. Erik From der ki “her türlü kötülüğün sebebi, yaşanmamış (ıskalanmış) hayatlardır. Hakkıyla yaşanmamış bir hayat geçiren kişi, “başkaları ne der” korkusuyla baskı yaşayan bireyler yaşanmamış gençliklerini, zamanlarını başka bir bireyde görünce nefret duyarlar. Gençlere tahammülsüz, mendebur, aksi, anlayışsız, tutucu ihtiyarlarda bunu görmek mümkün. Ben; kendisini eğitmemiş, çocuklarını da okutmamış kişilerin bütün üniversiteli kızlara “kötü yola düşmüş kızlar” olarak bakan birçok insan tanıyorum. Başka bir örnek: Askerde, üniversite okuduğu için askerliğini kısa dönem yapanlara, yüksek eğitim almamış, uzun dönem askerlik yapmak zorunda kalanların tavırları hep nefret doludur. Kıskanırlar ve bir sürü kötü lakap takarlar. Aynı kısa dönemler asteğmen olarak yanlarına gelirse mütevaziliklerini öve öve bitiremezler.
Kimileri hayal kurar, kurdukları hayalim peşini de bir ömür bırakmazlar. Sebatla, yılmadan, bazı keyiflerinden, uykularından feragat ederek ereklerine ulaşırlar. Hiç çaba göstermemiş olanlar da bir ara heves duydukları şeyi tamamlayanı görünce tehdit ve hatta haset duyarlar. Oysa takdir edebilme, kendisini gerçekleştirmiş insan tavırlarından biridir. Üstelik hiç bir çaba gerektirmiyor. İyi niyetli olup erdemi farketmek yeterli.
Bir çok bilim insanının hesaplaştığı bu kötülük problemini birkaç satırla çözebileceğimi düşünmüyorum. Lakin kişilerin, zamanında biraz çaba harcayıp benliğini, varlığını, ispat derdini, kişisel tatmin duygusunu halledince daha iyi bireyler olacaklarını düşünüyorum. En azından diğerlerine haset edip kötülük düşünmek için zamanları kalmayacaktır. İyilikle kalın...
Son zamanlarda modumu düşüren pesimist durumlardan da kaçmayı öğrendim sanırım. Kimi zaman aklımızı gereksiz yığınlardan da korumalı. Şüphesiz herkesin kendine göre bir yöntemi vardır. Bana birkaç günlüğüne de olsa mekan değişikliği çok iyi geliyor. Eskilerin dediği gibi tebdili mekanda ferahlık vardır. En azından erken saatlerde bir yürüyüş yapılmalı. Neyse ki her zaman taze filizlenmiş ağaçlarla çiğ damlalarının buluştuğu koku, yeni sulanmış bir parça yeşillik, başından okşanmayı bekleyen yaramaz bir top fesleğen her zaman bulunuyor. Aramayı bilirsek daha niceleri... Sabah buğusunda sahilde, her minik dalgayla tekrar tekrar yıkanan rengarenk çakıl taşlarından bahsetmedim bile. Bu şekil optimist olmak kolay mı? Hele bu gibi ekonomik zorluklar olunca. “Temel ihtiyaçları halletmeden öteki ihtiyaçlara gereksinim duymak hele güzellikleri görmek çok zor” deseniz diyecek bir şey bulamıyorum. Lakin hep de olumsuzluklarla yaşanmaz ki. Tarihin kaydedildiğinden bu yana bir çok sıkıntı, zorluk hep olmuş. Öncesinden de olduğuna eminim. Kötülük problemi örneğin. Kötü niyetli kişiler, tiranlık hep olmuş. Üstelik sorun ekonomik de değilmiş. Psikologlar, eğitim bilimcileri, sosyologlar bunu hep anlamaya çalışmış. Erik From der ki “her türlü kötülüğün sebebi, yaşanmamış (ıskalanmış) hayatlardır. Hakkıyla yaşanmamış bir hayat geçiren kişi, “başkaları ne der” korkusuyla baskı yaşayan bireyler yaşanmamış gençliklerini, zamanlarını başka bir bireyde görünce nefret duyarlar. Gençlere tahammülsüz, mendebur, aksi, anlayışsız, tutucu ihtiyarlarda bunu görmek mümkün. Ben; kendisini eğitmemiş, çocuklarını da okutmamış kişilerin bütün üniversiteli kızlara “kötü yola düşmüş kızlar” olarak bakan birçok insan tanıyorum. Başka bir örnek: Askerde, üniversite okuduğu için askerliğini kısa dönem yapanlara, yüksek eğitim almamış, uzun dönem askerlik yapmak zorunda kalanların tavırları hep nefret doludur. Kıskanırlar ve bir sürü kötü lakap takarlar. Aynı kısa dönemler asteğmen olarak yanlarına gelirse mütevaziliklerini öve öve bitiremezler.
Kimileri hayal kurar, kurdukları hayalim peşini de bir ömür bırakmazlar. Sebatla, yılmadan, bazı keyiflerinden, uykularından feragat ederek ereklerine ulaşırlar. Hiç çaba göstermemiş olanlar da bir ara heves duydukları şeyi tamamlayanı görünce tehdit ve hatta haset duyarlar. Oysa takdir edebilme, kendisini gerçekleştirmiş insan tavırlarından biridir. Üstelik hiç bir çaba gerektirmiyor. İyi niyetli olup erdemi farketmek yeterli.
Bir çok bilim insanının hesaplaştığı bu kötülük problemini birkaç satırla çözebileceğimi düşünmüyorum. Lakin kişilerin, zamanında biraz çaba harcayıp benliğini, varlığını, ispat derdini, kişisel tatmin duygusunu halledince daha iyi bireyler olacaklarını düşünüyorum. En azından diğerlerine haset edip kötülük düşünmek için zamanları kalmayacaktır. İyilikle kalın...