Geçenlerde bir paylaşım gördüm sosyal medyada. Çanakkale’mizin değerli bilim insanı Osman DEMİRCAN hocam, Kepez’de yetiştirdiği kayısılar ile ilgili şikâyetçiydi. Aslında şikâyeti kayısılar değildi, sistemin işleyişinde ki aksaklıklar O’nu elde ettiği ürünü piyasaya sürememe gerçeği ile yüz yüze bırakmıştı. Ürünlerinin iç piyasada alıcı bulamayacağını kısa bir araştırma ile anlayan değerli hocamız, kayısılarını afiyetle yemeleri için dostlarını bahçesine davet ederek bir bilim insanının nasıl sağlıklı düşünerek gerçek dünyada fark yaratabildiğini bizlere göstermiş oldu. Oldu ama O da gördü ki kapitalizmin vahşi çarkları kişi gözetmeksizin herkesi ekonomik olarak acımasızca öğütmekte.
Düşünün bir yaptığınız alışverişleri. Herkes tezgâhta kayısı alırken çeşidine bakıyor. Ya şekerpare olacak, ya tokalı, ya Iğdır ya da Malatya… Diğer kayısı cinsleri alıcı bulamıyor piyasada. Özellikle de Kepez bölgemizde daha çok yetişen iki cins olan Macar ve thyrinte çeşidi kayısılar siz tüketiciler tarafından tercih edilmiyorlar. Gösterişli oldukları kadar, lezzet bakımından hayli zayıf kalan bu türler genelde meyve suyu fabrikalarına satılıyor. Tabi ekonomik olarak neredeyse bedava denilecek bir fiyata. Aslında Çanakkale’mizde Malatya ve Iğdır cinsi kayısılar özellikle Bayramiç köylerinde denendi ve güzel sonuçlarda verdi ama artık köylümüzün bu ekonomik şartlarda yatırım yapacak gücü kalmadı. Ağaçları sök ve yeni ağaç fideleri dik. Masraf bir tarafa, bekle bakalım bir beş sene ki randımanlı ürün alasın. Gençlerimiz zaten köyleri terk etmiş durumda, tarım ile uğraşanlar genelde yaşlı nüfus…
Ürünü yetiştirmek yetmiyor artık modern dünyada. O ürünü iç piyasaya sunmak için belli şartları da yerine getirmek gerekiyor. Öncelikle, ağaçta ki en güzel meyveler sevkiyat yapılacak olan sandığa girmeli. O sandığın içerisinde boyu küçük, kurtlu, lekeli gibi bozukluk emareleri görüldüğü anda, o sandık mega kentlerin sebze meyve hallerinde en düşük fiyattan satılıyor. Yani kalite ilk planda. Ancak siz o kaliteyi ne kadar sağlarsanız sağlayın, bir de işin ambalaj kısmı var. Kayısılar yolda giderken sandıkların içerisinde zıplamasınlar diye sandığın etrafını iple dönmek, içini kâğıtla kaplamak üstüne de bir kağıt ya da plastik örgü kapatmak gerekiyor. Tabi sandığın kenarında malın cinsi, üretim yeri, toplanma tarihi ve bir de marka olan etiket de unutulmamalı. Kaliteyi albeni ile pekiştirdikten sonra, sevk ettiğiniz kabzımaldan satışı beklersiniz. Kabzımal malı satar ve kesintileri yaparak hesabı görür. Kesintiler neler mi? Navlun dediğimiz nakliye ücreti, rüsum dediğimiz belediye payı, stopaj dediğimiz devletin peşin vergisi ve kabzımalın komisyonu. Bazen ürünler öyle komik fiyatlara satılırlar ki ve mesela bazen de bu komik fiyatın yanında tamamı değil de bir kısmı ancak o fiyata satılır ki; bu çok sıklıkla olur, siz kabzımala borçlu çıkarsınız. Yolladığınız ürün bu saydığım masrafları karşılamamıştır. Değerli bilim insanı Osman DEMİRCAN hocamız da kısa bir tahkikat ile durumun bu noktaya ulaşacağını anlamış ve bari dostlarımı memnun edeyim diyerek aklına gelen güzelliği ortaya koymuş. Ben takdir ettim. Ama bu durum her zaman Osman hocamızın başına gelmiyor. O bahçeden evinin geçimini sağlayanlar ne yapacaklar. Bu ekonomik şartlarda ve bu bozuk sistem içerisinde nasıl üretim yaparak geçimlerini sağlayacak insanlar.
Tarım alanında mevcut olan bu soruna artık kulak kapatan siyasetçiler, çözmelisiniz köylümüzün sorunlarını. Mazot, fide, ilaç, gübre, ambalaj, nakliye, işçilik, rüsum, komisyon, stopaj… El insaf yahu…
Düşünün bir yaptığınız alışverişleri. Herkes tezgâhta kayısı alırken çeşidine bakıyor. Ya şekerpare olacak, ya tokalı, ya Iğdır ya da Malatya… Diğer kayısı cinsleri alıcı bulamıyor piyasada. Özellikle de Kepez bölgemizde daha çok yetişen iki cins olan Macar ve thyrinte çeşidi kayısılar siz tüketiciler tarafından tercih edilmiyorlar. Gösterişli oldukları kadar, lezzet bakımından hayli zayıf kalan bu türler genelde meyve suyu fabrikalarına satılıyor. Tabi ekonomik olarak neredeyse bedava denilecek bir fiyata. Aslında Çanakkale’mizde Malatya ve Iğdır cinsi kayısılar özellikle Bayramiç köylerinde denendi ve güzel sonuçlarda verdi ama artık köylümüzün bu ekonomik şartlarda yatırım yapacak gücü kalmadı. Ağaçları sök ve yeni ağaç fideleri dik. Masraf bir tarafa, bekle bakalım bir beş sene ki randımanlı ürün alasın. Gençlerimiz zaten köyleri terk etmiş durumda, tarım ile uğraşanlar genelde yaşlı nüfus…
Ürünü yetiştirmek yetmiyor artık modern dünyada. O ürünü iç piyasaya sunmak için belli şartları da yerine getirmek gerekiyor. Öncelikle, ağaçta ki en güzel meyveler sevkiyat yapılacak olan sandığa girmeli. O sandığın içerisinde boyu küçük, kurtlu, lekeli gibi bozukluk emareleri görüldüğü anda, o sandık mega kentlerin sebze meyve hallerinde en düşük fiyattan satılıyor. Yani kalite ilk planda. Ancak siz o kaliteyi ne kadar sağlarsanız sağlayın, bir de işin ambalaj kısmı var. Kayısılar yolda giderken sandıkların içerisinde zıplamasınlar diye sandığın etrafını iple dönmek, içini kâğıtla kaplamak üstüne de bir kağıt ya da plastik örgü kapatmak gerekiyor. Tabi sandığın kenarında malın cinsi, üretim yeri, toplanma tarihi ve bir de marka olan etiket de unutulmamalı. Kaliteyi albeni ile pekiştirdikten sonra, sevk ettiğiniz kabzımaldan satışı beklersiniz. Kabzımal malı satar ve kesintileri yaparak hesabı görür. Kesintiler neler mi? Navlun dediğimiz nakliye ücreti, rüsum dediğimiz belediye payı, stopaj dediğimiz devletin peşin vergisi ve kabzımalın komisyonu. Bazen ürünler öyle komik fiyatlara satılırlar ki ve mesela bazen de bu komik fiyatın yanında tamamı değil de bir kısmı ancak o fiyata satılır ki; bu çok sıklıkla olur, siz kabzımala borçlu çıkarsınız. Yolladığınız ürün bu saydığım masrafları karşılamamıştır. Değerli bilim insanı Osman DEMİRCAN hocamız da kısa bir tahkikat ile durumun bu noktaya ulaşacağını anlamış ve bari dostlarımı memnun edeyim diyerek aklına gelen güzelliği ortaya koymuş. Ben takdir ettim. Ama bu durum her zaman Osman hocamızın başına gelmiyor. O bahçeden evinin geçimini sağlayanlar ne yapacaklar. Bu ekonomik şartlarda ve bu bozuk sistem içerisinde nasıl üretim yaparak geçimlerini sağlayacak insanlar.
Tarım alanında mevcut olan bu soruna artık kulak kapatan siyasetçiler, çözmelisiniz köylümüzün sorunlarını. Mazot, fide, ilaç, gübre, ambalaj, nakliye, işçilik, rüsum, komisyon, stopaj… El insaf yahu…