Trump bizden ne isteyecek, biz Trump’a ne vereceğiz? Günün sorusu bu. Müzakereler başlayacak ve bu müzakerelerin sonuçlarını piyasalar satın alacak. Ne acı! ABD kendisine komedyen bir başkan seçiyor ve biz o komedyenin ağzından çıkacak sözlere göre ekonomimize şekil vereceğiz. Çünkü güç bizde değil, O’nda.
Çiftçi tamamen bitmiş durumda. Piyasada üretim yapan sadece büyük sermayeye sahip sermayedar. Tarım alanlarımızın büyük bölümü kullanılamıyor artık. Çiftçimiz üretimde oluşan masraflardan dolayı artık çalışamaz hale geldi. Bolluk bereket kalmadı ülkemizde. Akdeniz bölgesinde yetişen bir avuç ürünümüzü de gönderdiğimiz ülke geri yolluyor, ilaç artığı tespit ediliyor analizlerde ve ne yazık ki bu geri gelen sağlık tehdidi ürünler iç piyasaya sunuluyor.
Savunma sanayimize çok büyük bir bütçe ayırmak zorundayız çünkü etrafımız tam bir cadı kazanı. NATO üyesiyiz ama üyesi olduğumuz NATO’ya bile güvenemiyoruz. NATO’nun sahip olduğu F-35 uçaklarını durdurabilecek tek hava savunma sistemi olan S-400’ü Rusya’dan satın alıyoruz. Yani üyesi olduğumuz NATO’nun bile bizim için bir tehdit unsuru olduğuna inanıyoruz. Yani, bırakın komşularımızın dostluğunu artık dünyada dostumuzun olmadığına kanaat getirmişiz. Yani cihanda “SULH” yok artık bizim için. Bir de içeride dış destekli terör ile uğraşmak zorundayız. Bu da yurtta “SULH” hedefinin yok olmasını sağlıyor. Hal böyle iken, savunma sanayi bütçemiz bizi bir çok alanda eksik bırakıyor.
Ciddi bir bütçe de diyanete ayırıyoruz ülke olarak. Bu da beni hep düşündürmüştür. Hani Müslüman bir ülke Türkiye. Yok yok, artık laik bir ülke demek çok doğru değil. Tüm dünyada çizdiğimiz görüntü, din olgusunun ülke yönetiminde söz sahibi olduğudur ki bu da inkar edilemez bir gerçek arık. E, o halde niçin diyanete bu kadar para ayrılır ki? Bu ülke insanı dinini bilmiyor mu? Din eğitimi kutsal kitaptan evlerde aileler tarafından verilemez mi? Allah’ın emirleri kesin ve sabit değil mi? Neyi bu kadar uzun anlatmak içi bu bütçeye gerek var? Hani Müslümanlıkta ruhban sınıfı yoktu? Olmayan ruhban sınıfının harcamaları bu kadarsa, ya bir de dinin emri gereği ruhban sınıfı olsaydı?
Parayı silaha ve din adamlarına yatırınca, tarım ve hayvancılığa yatırım yapacak bütçe kalmıyor. Destek göremeyen ve diğer alanlara aktarılacak bütçenin oluşması için yüksek vergilerle boğuşmak zorunda kalan üretici için tek yol üretimden kaçmak oluyor ne yazık ki. Genç nüfus zaten bu işlerle minimum seviyede ilgilenmekte çünkü tarımsal üretim, maliyetli olmanın yanı sıra bir de zahmetli. Masa başında işler varken, ülkemize girmiş emperyal şirketlerin masaları gençlerimizi beklerken çiftliklerde ki inekleri sağmak da neymiş? Daldan tek tek fasulye, bezelye toplamak da neymiş? Ülke dinamiklerini yitirdikçe, Trump’ın ağzının içine bakmaya devam edeceğiz. Reza ZARRAB, Halkbank müdürü, Rahip Bronson… Hepsinden mağlup ayrıldık. FETÖ elebaşı halen Pensilvanya’da, iade edilmesi gündeme bile gelemiyor. Kozumuz yok elimizde. Masaya yumruğumuzu vuramıyoruz. ABD ile PYD kol kola sınırımızda yeni bir oluşum içerisinde, gıkımız çıkamıyor. PKK terörü yeniden hortladı ama biz taviz vermekten geri durmadık. APO’nun mektubu gündemde, kardeşi TRT’de. Tam bağımsız Türkiye için bir ATATÜRK daha beklemeyelim, hepimiz birer ATATÜRK olalım.
Savunma sanayimize çok büyük bir bütçe ayırmak zorundayız çünkü etrafımız tam bir cadı kazanı. NATO üyesiyiz ama üyesi olduğumuz NATO’ya bile güvenemiyoruz. NATO’nun sahip olduğu F-35 uçaklarını durdurabilecek tek hava savunma sistemi olan S-400’ü Rusya’dan satın alıyoruz. Yani üyesi olduğumuz NATO’nun bile bizim için bir tehdit unsuru olduğuna inanıyoruz. Yani, bırakın komşularımızın dostluğunu artık dünyada dostumuzun olmadığına kanaat getirmişiz. Yani cihanda “SULH” yok artık bizim için. Bir de içeride dış destekli terör ile uğraşmak zorundayız. Bu da yurtta “SULH” hedefinin yok olmasını sağlıyor. Hal böyle iken, savunma sanayi bütçemiz bizi bir çok alanda eksik bırakıyor.
Ciddi bir bütçe de diyanete ayırıyoruz ülke olarak. Bu da beni hep düşündürmüştür. Hani Müslüman bir ülke Türkiye. Yok yok, artık laik bir ülke demek çok doğru değil. Tüm dünyada çizdiğimiz görüntü, din olgusunun ülke yönetiminde söz sahibi olduğudur ki bu da inkar edilemez bir gerçek arık. E, o halde niçin diyanete bu kadar para ayrılır ki? Bu ülke insanı dinini bilmiyor mu? Din eğitimi kutsal kitaptan evlerde aileler tarafından verilemez mi? Allah’ın emirleri kesin ve sabit değil mi? Neyi bu kadar uzun anlatmak içi bu bütçeye gerek var? Hani Müslümanlıkta ruhban sınıfı yoktu? Olmayan ruhban sınıfının harcamaları bu kadarsa, ya bir de dinin emri gereği ruhban sınıfı olsaydı?
Parayı silaha ve din adamlarına yatırınca, tarım ve hayvancılığa yatırım yapacak bütçe kalmıyor. Destek göremeyen ve diğer alanlara aktarılacak bütçenin oluşması için yüksek vergilerle boğuşmak zorunda kalan üretici için tek yol üretimden kaçmak oluyor ne yazık ki. Genç nüfus zaten bu işlerle minimum seviyede ilgilenmekte çünkü tarımsal üretim, maliyetli olmanın yanı sıra bir de zahmetli. Masa başında işler varken, ülkemize girmiş emperyal şirketlerin masaları gençlerimizi beklerken çiftliklerde ki inekleri sağmak da neymiş? Daldan tek tek fasulye, bezelye toplamak da neymiş? Ülke dinamiklerini yitirdikçe, Trump’ın ağzının içine bakmaya devam edeceğiz. Reza ZARRAB, Halkbank müdürü, Rahip Bronson… Hepsinden mağlup ayrıldık. FETÖ elebaşı halen Pensilvanya’da, iade edilmesi gündeme bile gelemiyor. Kozumuz yok elimizde. Masaya yumruğumuzu vuramıyoruz. ABD ile PYD kol kola sınırımızda yeni bir oluşum içerisinde, gıkımız çıkamıyor. PKK terörü yeniden hortladı ama biz taviz vermekten geri durmadık. APO’nun mektubu gündemde, kardeşi TRT’de. Tam bağımsız Türkiye için bir ATATÜRK daha beklemeyelim, hepimiz birer ATATÜRK olalım.