Dan Millman'ın "Hayatınızın Amacı" adlı kitabında yasa şu şekilde ifade ediliyor;
“Yüksek İradeye çağrıda bulunmak kişisel tercihleri ve çıkarları aşan güdülerle, ilgili herkesin en yüksek hayrı adına hareket etmeyi gerektirir. Küçük benlik iradesiyle iş gördüğümüzde sinirliyizdir. Sonuçlar elde edebiliriz ama düşersek yalnız düşeriz.
Bize yol göstermesi için yüksek iradeye başvurduğumuzda; genişlediğimizi, yüceldiğimizi, daha büyük amaçla bağlantı kurduğumuzu hissederiz. Hayatımız daha derin ve yüksek bir anlam kazanır. Bu içsel yüksek irade duygusuyla uyum içine girdiğimizde, söylediğimiz/yaptığımız her şeyi herkesin yüksek hayrına adadığımızda, şefkat, sevgi enerjileri ve ışık günlük hayatımıza girer.” Yüksek irade yasasının diğer adı aslında teslimiyet yasasıdır. Olan her şey için Yaradana ve en büyük hayrın ondan geldiğine inanarak, büyük bir eminlikle ona teslim olmayı anlatır. O zaten bizim ve bütünün en yüksek hayrına hareket edecektir. Dolayısıyla bu yasa diğerleriyle bağlantılı olarak “hayata ve yaradana güvenmek” üzerine kurulu bir yasa. Günlük hayatlarımızda egomuzla yaşarız ve bizi genelde o yönetir. İstekleri hiç bitmez, hep daha iyi, daha çok, daha yüksek olmak adına koşturup dururuz. Sanki biz hareket etmezsek hiçbir şey olmayacak, her şey kontrolden çıkacakmış hissiyle yaşarız. Halbuki kendi merkezimizde kalabilirsek her şeyin yine de bir şekilde devam ettiğini, düşündüğümüzün aksine hiç kimse ve hiçbir şeyin bize muhtaç olmadığını ve bizim kontrolümüzün de bir anlam ifade etmediğini görebiliriz. Yaşadığımız onca koşturma anlamsızdır aslında. Sadece sorumluluklarımızı yerine getirip gerisini akışa bırakmak yeterli yaşayabilmek için. Bunca düşünce karmaşıklığına, hırsa, zorlamaya, koşturmaya gerçekten gerek yok. Su akıp yolunu buluyor her koşulda. Bize düşen suyla birlikte akabilmek... Kontrol etmemiz ve savaşmamız gereken tek şey aslında kendimiziz… Geri kalan her şey kendi yolunda ilerliyor. Olanı olduğu gibi kabul ederek hayata teslim olmayı öğrenmeliyiz. Seçimlerimizi özgür irademizle yapmayı ve gerisini yüksek iradeye bırakmanın önemini ve anlamını kavramalıyız. Hayatlarımız hala normale dönememişken böyle bir zamanda “yüksek iradeye teslim olmak” huzur verici geliyor kulağıma. Belki bu olanlar olmasaydı her şey hızla kötüye gidecek ve kendi kendimizi yok edecektik ama şimdi durup mola vermek zorunda ve olan her şeyi gözlemleyerek idrak etmek, uyanmak zorunda kaldık. Bir şey öyle ya da böyle oldu! Sebeplerini şimdi göremesek de süreç içinde mutlaka göreceğiz. Şimdi kendi merkezimizde kalarak kabullenmeyi ve teslimiyeti öğreniyoruz… Olan her şey yine bizim hayrımızadır mutlaka. Sadece bunu görmek biraz zaman alabilir. Yine umutla bakmalıyız geleceğe… Çünkü umut biterse yaşam biter… Sevgiyle ve ışıkla… Emel Uğur Kırıcı
“Yüksek İradeye çağrıda bulunmak kişisel tercihleri ve çıkarları aşan güdülerle, ilgili herkesin en yüksek hayrı adına hareket etmeyi gerektirir. Küçük benlik iradesiyle iş gördüğümüzde sinirliyizdir. Sonuçlar elde edebiliriz ama düşersek yalnız düşeriz.
Bize yol göstermesi için yüksek iradeye başvurduğumuzda; genişlediğimizi, yüceldiğimizi, daha büyük amaçla bağlantı kurduğumuzu hissederiz. Hayatımız daha derin ve yüksek bir anlam kazanır. Bu içsel yüksek irade duygusuyla uyum içine girdiğimizde, söylediğimiz/yaptığımız her şeyi herkesin yüksek hayrına adadığımızda, şefkat, sevgi enerjileri ve ışık günlük hayatımıza girer.” Yüksek irade yasasının diğer adı aslında teslimiyet yasasıdır. Olan her şey için Yaradana ve en büyük hayrın ondan geldiğine inanarak, büyük bir eminlikle ona teslim olmayı anlatır. O zaten bizim ve bütünün en yüksek hayrına hareket edecektir. Dolayısıyla bu yasa diğerleriyle bağlantılı olarak “hayata ve yaradana güvenmek” üzerine kurulu bir yasa. Günlük hayatlarımızda egomuzla yaşarız ve bizi genelde o yönetir. İstekleri hiç bitmez, hep daha iyi, daha çok, daha yüksek olmak adına koşturup dururuz. Sanki biz hareket etmezsek hiçbir şey olmayacak, her şey kontrolden çıkacakmış hissiyle yaşarız. Halbuki kendi merkezimizde kalabilirsek her şeyin yine de bir şekilde devam ettiğini, düşündüğümüzün aksine hiç kimse ve hiçbir şeyin bize muhtaç olmadığını ve bizim kontrolümüzün de bir anlam ifade etmediğini görebiliriz. Yaşadığımız onca koşturma anlamsızdır aslında. Sadece sorumluluklarımızı yerine getirip gerisini akışa bırakmak yeterli yaşayabilmek için. Bunca düşünce karmaşıklığına, hırsa, zorlamaya, koşturmaya gerçekten gerek yok. Su akıp yolunu buluyor her koşulda. Bize düşen suyla birlikte akabilmek... Kontrol etmemiz ve savaşmamız gereken tek şey aslında kendimiziz… Geri kalan her şey kendi yolunda ilerliyor. Olanı olduğu gibi kabul ederek hayata teslim olmayı öğrenmeliyiz. Seçimlerimizi özgür irademizle yapmayı ve gerisini yüksek iradeye bırakmanın önemini ve anlamını kavramalıyız. Hayatlarımız hala normale dönememişken böyle bir zamanda “yüksek iradeye teslim olmak” huzur verici geliyor kulağıma. Belki bu olanlar olmasaydı her şey hızla kötüye gidecek ve kendi kendimizi yok edecektik ama şimdi durup mola vermek zorunda ve olan her şeyi gözlemleyerek idrak etmek, uyanmak zorunda kaldık. Bir şey öyle ya da böyle oldu! Sebeplerini şimdi göremesek de süreç içinde mutlaka göreceğiz. Şimdi kendi merkezimizde kalarak kabullenmeyi ve teslimiyeti öğreniyoruz… Olan her şey yine bizim hayrımızadır mutlaka. Sadece bunu görmek biraz zaman alabilir. Yine umutla bakmalıyız geleceğe… Çünkü umut biterse yaşam biter… Sevgiyle ve ışıkla… Emel Uğur Kırıcı