Yüzyıllar önce, rüzgârla dolu yelkenlerin altında bir Hollandalı gezgin, Çanakkale Boğazı’nın sularına baktı ve gördüklerini kelimelere döktü.

1680 yılında çıktığı Doğu seyahati sırasında Cornelis de Bruyn, Boğaz’dan geçerken gözlemlerini şu şekilde kaleme aldı:
“Öğleden sonra saat iki civarında Gelibolu açıklarından geçtik. Oldukça büyük bir kasaba olmasına rağmen nüfusu seyrekti. Burada yaşayan Rumlar, genellikle rakı ya da ispirtolu içki satarak geçimlerini sağlıyordu. Sahilde bir tersane ve önünde çeşitli kadırgaların sıralandığı bir revak vardı. Bunların, Osmanlıların Kıbrıs Adası’nı Venediklilerden alırken ele geçirdiği gemiler olduğu söyleniyordu.
Gelibolu'nun karşı kıyısında, Anadolu yakasında antik çağın ünlü şehri Lampsakos (günümüzde Lapseki) bulunuyor. Artık küçük bir kasaba hâline gelmiş ve çoğunlukla Türkler yaşıyor.
Bu noktada Avrupa’dan Asya’ya geçiş oldukça dar ama manzara çok güzel. Daha sonra Boğaz'ın sonuna doğru ilerledik ve 'Maito' (Eceabat) adlı bir yere vardık. Buranın halkı, çevredeki üç dağın zamanında bereketli tarlalar olduğunu, fakat Tanrı’ya nankörlük eden sahibinin lanetiyle taş dağlara dönüştüklerini anlattı.
Çok kuvvetli bir akıntıyla bu yere sürüklendik. Akşam saat beş civarında, iki kalenin bulunduğu noktaya ulaştık ve geceyi burada geçirmek zorunda kaldık. Bu kaleler Hellespont’un (Çanakkale Boğazı) iki yakasında yer alır ve 'Dardanelles' olarak adlandırılırlar. İsmini, Jüpiter ile Atlas’ın kızı Electra’nın oğlu olan Dardanos’tan alırlar. Dardanos, bölgenin ilk kralıdır ve kendi adını verdiği bir şehir kurmuştur. Bu nedenle çevresindeki tüm bölgeye 'Dardania' adı verilmiştir.

Avrupa yakasındaki kale (bugünkü Kilitbahir), sadece iki burçtan oluşur; ortasında yuvarlak bir kule vardır ve bir dağın eteğinde, üçgen biçiminde inşa edilmiştir. Yakınında güzel bir köy bulunur. Bu yapının çizimini 42 numaralı gravürde görebilirsiniz.
Asya yakasındaki diğeri, yani Anatolia’daki kale (bugünkü Kale-i Sultaniye), düz bir zemine kuruludur; yakınında bir kasaba bulunur, bu da 43 numaralı çizimde yer almaktadır.
Birçok kişi, bu iki kalenin ve çevrelerindeki yerleşimlerin, antik Sestos ve Abydos şehirlerinin kalıntıları üzerine inşa edildiğine inanır.”
Yüzyıllar öncesine ait bu satırlar, Boğaz’ın rüzgârını ve taşlarının sessizliğini bugüne taşır. Cornelis de Bruyn’un kaleminden dökülen bu cümleler, yalnızca bir gezginin gözlemleri değil, bir çağın aynasıdır.
Yorumlar
Kalan Karakter: