Çanakkale denince akla çoğu zaman büyük savaşlar, destanlar, kahramanlık hikâyeleri gelir. Oysa bu toprakların hafızasında yalnızca savaşların izleri yok; binlerce yıl öncesinden süzülen zarif, hüzünlü bir aşk da var. Boğazın esintisine her kulak verdiğinizde duyabileceğiniz; sulara baktığınızda hayal meyal seçilebilecek bir aşk… Hero ile Leandros’un aşkı.

Antik çağlarda Çanakkale Boğazı’na “Hellespontos” denirdi. Bugün Akbaş Şehitliği’nin karşısındaki tepelerde Sestos, Asya yakasında ise Nara Burnu civarında Abydos adlı iki önemli şehir yükselirdi. İşte bu iki kent, yalnızca ticaretin ve askeri hareketliliğin değil, zamanla dilden dile dolaşarak efsaneye dönüşmüş bir aşkın sahnesi oldu.
Sestos’ta, deniz kıyısındaki yüksek bir kulede yaşayan Hero, tanrıça Aphrodite’e adanmış genç bir rahibeydi. Hayatı kutsal ritüeller, sessizlik ve yalnızlık üzerine kuruluydu. Âşık olması yasaktı; kalbi bir başkasına ait olamazdı. Ta ki bir festival günü, Abydos’tan gelen genç Leandros ile göz göze gelene kadar… O bakış, kaderin ince bir müdahalesi miydi, yoksa insan ruhunun kaçılamayan zayıflığı mı? Bunu kimse bilemez. Ama bildiğimiz bir şey var: O anda her şey değişti.
Leandros, her gece Hellespontos’un soğuk, güçlü ve tehlikeli sularına meydan okuyarak sevgilisine ulaşmaya başladı. Hero ise kulede yaktığı ışıkla ona yol gösteriyor, buluşmalarını karanlığın koruyuculuğunda, sessizce yaşıyorlardı. Boğazın akıntısını bilenler için bu yolculuğun ne kadar imkânsıza yakın olduğunu tahmin etmek zor değil. Ama aşk bazen insanı en çılgın, en umutsuz cesaretlerin içine çekiyor.

Geceler birbirini kovaladı; iki kıyı arasında kurulan bu gizli köprü, genç âşıkların tek nefes aldığı anlara dönüştü. Ta ki o talihsiz geceye kadar… Fırtına şiddetlendi, rüzgâr Hero’nun her gece umutla yaktığı ışığı söndürdü. Leandros karanlığın içinde yönünü kaybetti; Hellespontos’un acımasız akıntısı onu yuttu. Sabah olduğunda kıyıya vuran cansız bedenini gören Hero, acının ağırlığına dayanamayarak kendini kuleden aşağı bıraktı. Aşkları, iki kıyıyı birleştiren bir köprü olmuştu; ölümü de öyle oldu.
Bugün Sestos’tan da Abydos’tan da geriye yalnızca birkaç taş parçası, birkaç sessiz tümsek kaldı. Ama ne tuhaftır ki, Hero ile Leandros’un hikâyesi Avrupa’da yüzyıllarca anlatıldı; ressamların tuvallerine, şairlerin dizelerine ilham verdi. Hatta İngiliz şair Lord Byron, bu efsaneye duyduğu hayranlıkla 1810 yılında boğazı yüzerek geçmeyi denedi ve başarılı olmasıyla hikâyeyi bir kez daha ölümsüzleştirdi.
Belki de asıl hüzün burada saklı: Bu topraklarda doğmuş bir efsanenin, dünyada yankı bulup bizim kıyılarımızda neredeyse unutulmuş olması… Oysa rüzgâr hâlâ aynı rüzgâr; dalgalar hâlâ aynı dalgalar. Hero’nun ışığının yandığı o kule çoktan yok oldu ama hikâyesi, Hellespontos’un köpüklerinde yaşamaya devam ediyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: