Başlığa bakıp karamsar olduğumu düşünmeyin; aksine, hiç olmadığım kadar gerçekçiyim. Yıllardır aynı ritüeli tekrarlıyoruz. Gözlerimizi kapatıp dilek tutuyoruz. "Bu yıl benim yılım olsun," diyoruz. "Aşk gelsin, para gelsin, huzur gelsin, sağlık gelsin.
" Sanki hayat, bizim dilek kutumuza attığımız bozuk paralara karşılık, alt hazneden istediğimiz ürünü düşürmek zorunda olan bir otomatmış gibi.
Ama düşmüyor.
Çünkü başlıkta da dediğim gibi; dilek tutuyoruz ama hayat ödemiyor.
Hayatın borç defteri yoktur. Evren, bizim çektiğimiz acıların, döktüğümüz gözyaşlarının ya da iyi niyetimizin çetelesini tutup, yıl sonunda bize "hak ediş" ödemesi yapmaz.
"Çok üzüldün, al sana mutluluk" demez.
"Çok istedin, al sana zafer" demez.
Hayat tüccar değil ki; hayat sadece akışkan. Ve bu akışın içinde "dilek", eyleme geçmemiş bir avuntudan, tembel bir ruhun ninnisininden ibaret.
Antik stoacılar, Amor Fati (Kaderini Sev) derken, aslında başımıza gelen her şeyi pasif bir kabullenişle izlemeyi değil; olanla kavga etmek yerine, olanın içindeki gücü keşfetmeyi öğütlüyorlardı. Biz ise yeni yıla girerken kaderimizi sevmek yerine, kaderimizle pazarlık yapıyoruz.
"Sevgili 2025, ben geçen yıl uslu bir çocuk oldum, lütfen bu yıl bana şunları ver."
Bu pazarlık geçersizdir; saat tam 00:00'da ayakta olup sarmaş dolaş olsanız bile.
Hayatın ödemediği faturalar, aslında bizim ödemekten kaçındığımız bedellerdir. Değişim istiyoruz ama konforumuzun bozulmasına razı olmuyoruz. Zenginlik istiyoruz ama risk almak istemiyoruz. Büyük bir aşk istiyoruz ama incinmekten ölesiye korkuyoruz.
Yeni bir yıl, sihirli bir değnek değil ki; o sadece zamanın insan icadı bir ölçü birimi. 31 Aralık gecesi saat 23.59 ile 1 Ocak sabahı 00.01 arasında, dünya üzerinde hiçbir kozmik değişim yaşanmaz. Gezegen aynı hızla döner, yerçekimi aynı kuvvetle çeker. Değişen tek şey, bizim kendimize verdiğimiz sözün ciddiyetidir.
Dilek tutmayı bırakın, niyet etmeye başlayın. Dilek, edilgen bir bekleyiştir; "Umarım olur" demektir. Niyet ise iradi bir duruştur; "Olduracağım" demektir. Hayat, dileklerinize sağır olabilir ama iradenize karşı saygılıdır. Hayat, avuç açıp bekleyene değil, sahneye çıkıp talep edene, o talebin bedelini teriyle, uykusuzluğuyla ve cesaretiyle ödeyene karşılık verir.
Bu yeni yılda size pembe tablolar çizmeyeceğim. "Her şey çok güzel olacak" yalanını söylemeyeceğim. Çünkü her şeyin güzel olması, insanın tekamülüne aykırıdır.
Düşeceksiniz.
Yorulacaksınız.
Belki kalbiniz kırılacak, belki cüzdanınız boşalacak.
Ama mesele bu değil.
Mesele; hayatın size çıkardığı zorlukları, "Neden ben?" diye bir kurban psikolojisiyle mi, yoksa "Şimdi ne yapıyoruz?" diyen bir savaşçı onuruyla mı karşılayacağınızdır.
O yüzden bu gece saatler 12’yi vurduğunda, gözlerinizi kapatıp mucize beklemek yerine; gözlerinizi sonuna kadar açın ve gerçeğe bakın. Kendinize şu sözü verin:
"Hayat bana borçlu değil. Ben hayata borçluyum. Aldığım her nefesin, bastığım her toprağın hakkını; dilek tutarak değil, yaşayarak, üreterek ve direnerek ödeyeceğim."
Çünkü beklediğiniz o kurtarıcı, o mucizevi yıl, o şans meleği gelmeyecek. Aynaya bakın. Kurtarıcı orada.
Şanssızlığına sinir oluyorsun.
Birilerinin şansına kızıyorsun.
Hayata küsüyorsun.
Hıncımızı kendi suretimizden çıkarıp aynaları tuzla buz etmek yerine, o kırıkların arasından bize bakan gerçeği göğüslememiz gerekiyor. Yıkmak bir anlık öfke, yapmak ise bir ömürlük irade işidir; aynayı değil, o aynadaki çaresiz bakışı kırmalıyız.
İşte bu nedenle; size mutlu yıllar değil, "güçlü" yıllar diliyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: