Dünden yağan yağmurun ardından hafif kapalı bir hafta sonu... akşam üzeri kesin güneş, ardına bakar. Yığınlarcakabaran bulutlarda çocukluğumuzun sürreal şekilleri görülür. Erken yıl başı süsleriyle ışıl ışıl esnaf dükkanları gündeme uyumlu olduğunu, bu nedenle sistemin ta içinde olduğundan tercih edilmesi gerektiğini ilan ediyorlar. Akşam üzeri güneşi filan deyince Cemal Süreya gelir akla. “Saat beş nalburlarıpencerelerden madeni paralar gösteriyor” der bir şiirinde. Eşdeğeriyle yan yana yürürken cehennem sokağında yalnız olmaktan da söz eder. Her neyse bu konu hem başka hem deşiir için saat biraz erken. Ne? Şiirin zamanı mı olur? Olmaz olur mu hiç. Zamanın göreceliğini hatta olmadığınıdüşünürsek “normal” insanın belirlediği, günümüze kadar ritüelleştirilen rutinler belirlemiş bir çok şeyi. Ama bazıları gerçekten çok güzel. Güzel mi? Güzel olmaz olur mu hiç. Bunca zaman üzerinde düşünülüp düzeltilmeler yapılmış. Dolanık insanlığın devreden birikimleri olmasa işimiz epey zor olurdu. Yemekleri düşün. Aklına omu geldi. aklın başka şeye çalışmaz mı? Çalışır elbet ama düşün. Üzerinde çalışılıp zevk ve beğenilerle harmanlanmasaydı halen ateş üstündepişmiş isli etler yiyor olacaktık. Sahi şu anki hayata gelenleri bir yerde büyütüp bıraksak neler yaparlardı. Neler keşfedip neler icat ederlerdi? Ben bunları hep merak ettiğimden edilgen yaşamayı kendimce reddettiğimden, henüz cadı kazanı haline gelmemiş (tabularasa) zihinlerine hayran olduğum çocuklarla arkadaşlık yapmayı tercih etmem sanırım bundan. Onlar da zamanla sistem içinde “normalleşip” “homo ekonomikusa”dönüşünce hayal kırıklığına uğrayana kadar her şey yolundaolacak. Sen öyle düşün. Bu konuda yalnızsın. menfaat ve çıkar peşinde herkes. Başka şeyler de var. Ben buna inanıyorum. Seni dinlemicem.
Yağmur diyordum. Sabah uyandığımda geceden yağan yağmurdan sokak engebelerine birikip sabaha kadar tortusu dibe çöküp berraklaşanları var. Kamp çadırına damladığında kıyametleri koparıp dışarı çıkıp baktığınız da sadece çiseleyen damlalar var. Gece yarısı birden bindiren, yoldaysanız, arabadaysanız, sileceklerin yetiştiremediği, kimselerin görmediği saatlerde yağan, bardaklardan boşananları var. Küçük damlaların birleşip camlarda ince patikalar oluşturduğu, birleşip vagon camının pervazından asfalta dökülenler var. Göz pınarlarından dökülüp pembe renkli elmacıklardan sızanları demesem olmaz. Hangi yağmur? Mart ayında soğuk, diken gibi batan, ayrılık valizlerini ıslatan yağmurdan nerede söz etmeli? En sahicisi ve bekleneni recberin heyecanla bekleyip sevinçle karşıladığı olmalı. Hepsi güzel. Bana sorarsanız. Ben sanırım köylük yerde, tercihen çocukluğumun geçtiği yerde, yağmurla sulanan, yıkanan yollarda, berraklaşan taşları ve günlerce artçı çiğlerle ıslanan ormanları, oralarda birden çıkan, ölmüş ağaçların haberini bir birlerine taşıyıp besin yollayan (miselyum) mantarlarıseviyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: