Art arda böyle de yangın mı olur dedirten cinsten bir heyula geldi Şehrimizin başına. Çanakkale rüzgarı da sıcaklar da yeni bir şey değil oysa. Ama şu sıcaklardan bunalmış durumdayken bile “ne olur rüzgar şiddetlenmesin” diye dua ediyoruz. Her dem söylenecek amiyane şeyleri söylemeyi sevmediğim gibi, kanıksanılmış, etrafında mutabakat duvarları örülmüş güvenli alanlar da hiç umurumda olmadı. Ama ömrüm yettikçe bu yanan yerlerin de bekçisiyim. Benim derdim ağaçlarla. Her biri en az bir insan kadar değerli benim için. Faydasız kişileri düşünecek olursak hatta... her neyse. Cümlelerim, Hastalıklardan kırılan ülkesi için tanrılarına dua ederken ruh durumunun aksayan kelimelerinden anlaşılan, binlerce yıl önceden bize seslenen Hitit kralı II. Murşili’ninkilere benzedi. Ne çaresizlik... Öğrendiklerimize bakalım. Dostu düşmanı zor zamanlarda tanırız. Gücümüzü de görürüz, zayıflığımızı da...
Kendimizi bilmek erdemse biraz daha erdemlendik. Her buhranda, badirede erdemlenseydik şimdiye ulu kişiler olmuştuk. Çabuk unuttuğumuz, ders almadığımız, hafızamızın zayıf olduğu söylenir ya. Bence yanlış. Bunun cevabını geçenlerde yıllar önce aramızdan ayrılmış roman ve oyun yazarı Oğuz Atay’ dan aldım. Durumun vahametini “kapıkulu” geleneğine, hatta kolaylığına bağlıyor. Bence haklı. Bir merciye arkayı dayayıp doğru yanlış demeden menfaat odaklı çıkar savunması... bir olağan kabul hali... buna hiç şüphe yok. Bu tavrın kendini gerçekleştirmiş insan vasfına uygun değil diye anlatmaya ne hacet. Objektif olmanın ilk gereken şey olduğunu aksinin faşizme varacağını kime demeli.
Yıllar önce bana bir arkadaşım, dostum, (yaşı benden oldukça fazlaydı.) Benim ahvalimi kendince sezip durumun kifayetsizliğini anlayınca senin yapacağın tek bir şey kalmış “ey ağaç diye derdini anlatmaya başlamak” demişti. Efendim? Şimdi mi? Derdimi anlatacak ağaç da kalmadı. Evet haklısınız durumum Kral midas’ın berberininkine de benziyor. Birlileri duyar da dediklerimi deva olur diye size yazdım. Hoşça kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: