Geçtiğimiz günlerde bir belgesel seyrediyordum. Doğal yaşam belgesellerine bayılırım. Tüm ayna nöronlarım gördüğüm her şeyle neredeyse tamamen örtüşüyor sanki. Gidemediğimiz, göremediğimiz yerlerin, yaşayamadığımız deneyimlerin fantazisini yaşamak, hele hayalini kurmak ücretsiz. Yüksek tropik ağaçların zirvesinde metrelerce yükseğe ağaç evlerini yapan yerlileri seyrettim. Tıpkı bal arıları gibi, görevlerini kendiliğinden doğal bir şekilde bilen kavruk insanlar muhteşem bir iş bölümüyle şarkılar eşliğinde yuvalarını yapıyorlardı. Ağacın en az otuz metre zirvesine sırıklar taşıyıp ev yapan insanlara bakarken dahi, yükseklik korkunuz depreşir. Vertigoma aldırmadan yanlarında olmak istedim. Eşime bu yükseklikte çalışan adamların sağlık sigortası var mı acaba diye espri yapmayı da ihmal etmedim. Modern hayatın tüm koşullarına, tirendlerine, ihtiyaçlarına, zorluklarına meydan okumanın canlı halleri gibiydiler. Kurumsal kanal menşeili belgeselde edep yerleri görülen yerlilerin cinsel yerlerinin bulurlandığını görünce bir garip hissettim. Bunca gelişmiş yaşam inşa eden modern, hatta post modern kültürümüzün icadı olan kameraya akıl dahi erdiremeyecek durumda olan yerlilerin doğal durumları bizim kültürümüzde demek ki ayıp sayılıyordu. Modern kültür adına utanılması gereken şeyin bu bulurlanan ekran parçası olduğu öylesine açıktı ki...
Neredeyse “ne konuşsak da birileri yanlış anlamasa” diye içimize acı su biriktirdiğimiz bir zamanda yaşıyoruz. İngilizce tabiriyle politicalcoreknes (politik doğruculuk) diye olur olmaz her şeye hassasiyet gösterirken, her şeyin özünün aslında çıkar ve haz odaklı oluşu bir çelişki.
Kendilerini o halleriyle doğal kabul eden bir insanı utanılacak şey olarak işaretlemek tam da utanılacak bir şey. Oysa asırlardır kendini her şeyin merkezinde ve ölçütü sayan ana akım, Kopernik’ten bu yana onlarca sille yedi. Halen bu neyin diktası ve egosu. Gerçekten şaşılacak şey.
Şairin dediği gibi arkamızda biriktireceğimiz bir yudum acı sudan ibaret değil miyiz.
Utanılacak şeyler saymakla bitmez. Gurur duyacağımız, onur duyacağımız içtenliği ile yürekliliği ile insanı ağlatacak denli cefakarlıklar görmesek, bu dünya, nasıl çekilir hale gelir ki? Hayatlarında geçim, yalnızlık, gelecek, sağlık, vergi, algı, rezalet bürokrasi vs. İfrit, modern sistemin dayattığı, bir çok başka şey olmadan beş yerinden ışıl ışıl parlayan kocaman gözleriyle çocuklar... tüm bunlara meydan okuyor gibi yaşamıyorlar mı? Yaşıyorlar elbet bu yüzden onlar da birer kahramanlık yüreklilik gibi iyi geliyor insana. Yani insana umut yükleyip hayata bağlarken, sevginin asıl olan şey olacağına ikna ediyorlar insanı. Her şey gibi azaldıkça daha da kıymetli hale geldi aşk, tutku, adanmışlık sevgi gibi erdemler.
Azalan bu kıymetleri çoğaltmak için çabalayan, bir nebzecik de olsa fedakarlık eden herkese selam olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: